Başkanı olduğu Trabzonspor’un haklarını korumak yerine, şampiyonluğunu çalanlarla iş birliği yapıp camiasını sırtından bıçaklayan birinin önderliğinde kurulan bir takımın sahada bu kadar bile mücadele ediyor olması aslına bakarsanız mucizedir. Hele bir de bu ihanete rağmen tribünlerin büyük bir kısmının sanki yaşananlardan memnun olduklarını haykırırcasına tezahüratlar yapması ve yaşanan bu olaylar karşısında tepki vermiyor olması bu takımın ve bu sonuçların bile bazıları için fazla olduğunu tesciller nitelikteydi.
Sezon başında sözüm ona Şampiyonlar Ligi için kurulmuş olan kadro bu güne kadar oynadığı hemen hemen bütün karşılaşmalarda yaptığı gibi Mersin İ.Y. karşısında da ezilerek tamamladı ilk yarıyı. Koca 45 dakika boyunca bırakın gol pozisyonuna girmeyi kaleyi tutan isabetli bir şutu olmayan bir takım aslına bakarsınız eleştirilmeye bile değmez ama görünenleri de söylemek bir yerde boynumuzun borcu.
Şenol Güneş son haftalarda yenen kamyon yüküyle golün faturasını Aykut ve Celutska’ya çıkarmış olacak ki biri kenarda diğeri ise tribünde idi ama görüldü ki sorun bu futbolcularla da sınırlı değil. Sezon başından beri olumlu bir tek maçı olmayan Alanzinho, Colman ve Zokora’dan kurulu orta saha her zamanki gibi toptan kaçarak oynadı. Nadir olarak aldıkları topları da çoğunlukla rakibe teslim ettikleri de yetmezmiş gibi orta sahada rakibe baskı uygulamayarak ve adamlarını kovalamayarak Mersin’li futbolcuların işlerini kolaylaştırdılar. Sergiledikleri performansa bakınca toplam 15 milyon avro bonservis verilerek transfer edilen Zokora, Adrian ve Henrique üçlüsünün geldikleri kulüplerin kasasına bu meblağın ne kadarının girdiğini düşünmeden edemiyor insan.
Şenol Güneş ve oyuncuları her zamanki gibi beni şaşırtmayarak başladı ikinci yarıya. Hoca sahanın vasıfsız oyuncularını sahada tutarak, oyuncularda ilk yarıda olduğu gibi Mecnun misali sahada gezinerek istikrarlarını korudular. Bunun sonucu olarak da yapılan zincirleme hatalara hala neden transfer edildiğini anlayamadığım Cech’in ofsayt’ı bozması eklenince Mersin ikinci golü bulmuş oldu. Bu golden sonra gerek Mersin’li futbolcuların savunmaya çekilmesi gerekse Trabzonspor’luların refleksi sonucu maçta fark bir sayıya indi. Bu golden sonra kısa bir süre sonra beraberliğin gelmemesi ise Henrique’nin boş kaleye bile topu yuvarlayamayacak derecede kabiliyetsiz bir futbolcu olmasından kaynaklıydı. Bu vesile ile kendisini transfer edenlere tekrar selam olsun.
Takım tam da Mersin sahasına yerleşmiş beraberlik golü için bastırırken Şenol Güneş sahanın o dakikalardaki en etkili oyuncusu olan Volkan’ı oyundan çıkararak herkese kamera şakası olmalı dedirten bir hamleye imza attı. Bu hamle aynı zamanda Trabzonspor’un sol kanadının etkinliğini de ortadan kaldırmıştı ki takımın ligin ikinci yarısında Burak ile birlikte yükünü çeken Olcan 83. Dakikada yine kişisel becerisiyle güzel bir gol atarak takımına beraberliği kazandırırken geride kalan dakikalar için de galibiyeti yakalama adına bir umut olmuştu ki sahada ne yaptığı belli olmayan Henrique’nin kaçırdığı fırsatları Hasan Üçüncü’nün golüyle taçlandıran Trabzonspor savunması galibiyeti rakiplerine armağan etmiş oldu.
Bu mağlubiyet bir kez daha gösterdi ki, bu takımdan ne köy olur ne de kasaba. Üç gol yediğiniz Kayseri bir sonraki hafta gol atamıyorsa, 4 gol yediğiniz PSV 14 tane de kaçırıyorsa, kendi sahanızda kendi seyirciniz önünde Mersin İ.Y.’den 3 gol yiyorsanız sanırım savunulacak bir şey kalmamış demektir. Söylenecek tek şey Mersi’n Sadri’cim. Eserinle övünebilirsin.
Saygı ve sevgilerimle,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder