31 Ağustos 2014 Pazar

Şike Süreci Yazı Dizisi - Bölüm 5

Şike Davasında Son Durum ve Trabzonspor’un Yapması Gerekenler


Şike sürecinde 3 Temmuz 2011 gününden bu yana yaşananları anlattığımız serinin ilk 4 yazısı sonunda sanırım herkesin süreçle alakalı bir fikri oluşmuştur… Serinin son bölümünde ise sizlere şu anda davanın bulunduğu konum ve atılması gerektiğini düşündüğüm adımlarla ilgili bilgilendirmelerde bulunacağım ve bütün bu anlatılanlar doğrultusunda da değerlendirmeyi sizlere bırakacağım…

UEFA, 17 Temmuz 2014 tarihinde yaptığı açıklamayla, Trabzonspor Kulübü’nün TFF hakkında ‘görevini yerine getirmemek ve şike yapan kulüpleri küme düşürmemek’ için yaptığı şikâyet ile, Fenerbahçe Kulübü’nün Trabzonspor hakkında ‘2010-2011 sezonunda teşvik verdiği için ceza almasını istediği’ şikâyetleri değerlendirdiğini ve her iki şikâyet hakkında da rapor hazırlaması için müfettiş Jean Leuba’yı görevlendirdiğini belirtti.

Oysa bu davada UEFA’nın bilmediği en ufak bir ayrıntı bile yok. Zaten yargılayıp karara bağladığı bir dava ve kurallar çerçevesinde TFF’nin yapması gerekenleri de Trabzonspor’un davada temiz olduğunu da gayet iyi bilmekte… Peki, o zaman bu neyin raporu ve Trabzonspor hakkındaki şikâyet neden reddedilmedi?

İşte bu tavır, CAS kararında açıkça şikecileri koruduğu ortaya çıkan UEFA’nın Trabzonspor Kulübü’ne aba altından sopa gösterme tavrıdır ve Trabzonspor Kulübü bu tavra açık ve net tepki koymak zorundadır… Bilindiği gibi Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nden ilk men edilmesini sağlayan UEFA’dır ve bunu kendi müfettişi olan Pierre Cornu’nun raporu doğrultusunda yapmıştır ve aynı rapor doğrultusunda da Trabzonspor’u yine kendisi Şampiyonlar Ligi’ne davet etmiştir… Yani UEFA, Trabzonspor’un temiz olduğunu en başından beri bilmektedir… 

Şeytanın avukatlığını yaparak, Trabzonspor hakkında sonradan ortaya çıkan deliller olduğunu iddia edenler de olabilir ama bu tez de gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir tezdir. Zira UEFA, bu sene Avrupa Kupaları’na katılma hakkı kazanan Sivasspor ve Eskişehir’i haklarında hiçbir şikâyet olmamasına rağmen, 2010-2011 sezonunda Fenerbahçe lehine şike yaptıkları gerekçesiyle Avrupa Kupaları’ndan men etmiştir… Yani UEFA kimlerin suçlu olduğunu da gayet iyi bilmektedir!

Bu durumda 3 senedir Avrupa Kupaları’na katılan ve UEFA’nın kendi müfettişlerinin raporlarıyla temiz olduğu belgelenen Trabzonspor hakkında, üstelik şike hükümlüsü bir kulübün şikâyetini dikkate alıp rapor hazırlanmasına izin vermesi de kesinlikle bir art niyet göstergesidir… Diğer yandan bu rapordan Trabzonspor aleyhine bir karar çıkması imkânsızdır ve UEFA’nın bu yönde atacağı yanlış bir adım olursa bu adım da CAS’ta son bulacaktır. (Bu yazı müfettiş Leuba'nın raporu çıkmadan kaleme alınmıştır. Leuba'nın açıklanan raporunda Trabzonspor'un temiz olduğu ve fenerbahçe'nin iddialarının dayanağı olmadığı belirtilmiştir)

Gelelim Trabzonspor Kulübü’nün hukuksal anlamda bulunduğu noktaya ve bundan sonra yaşanabileceklere...

Trabzonspor Kulübü, UEFA’ya yaptığı başvurunun cevabını beklemekte ve şike yapan kulüpleri koruduğu CAS gerekçeli kararıyla açıkça tescillenen UEFA’dan adalet beklemektedir. UEFA Disiplin Kurulu 11 Aralık 2014'te konuyla ilgili kararını kamuoyu ile paylaşacak. Benim tahminim Disiplin Kurulu'nun da müfettişin raporuna uyacağı ve UEFA'nın bu yönde yetkisinin olmayacağını söyleyeceğidir. Bununla birlikte TS kulübünden yapılan açıklamaya göre Ocak 2014'te FIFA'ya da gerekli başvuru yapılmış, fakat FIFA bu güne kadar davaya müdahil olmuş değil. UEFA'daki sürecin bitmesini beklemek zorunda olmayan FIFA, bu sürecin bitmesini mi beklemektedir bilinmez ama FIFA'nın da yolsuzluk dosyasının kalabalık olduğunu hatırlatmakta fayda var. İlk bakışta bu adımlar gayet mantıklı ve olması gereken adımlardır fakat gözden kaçırılan nokta UEFA’nın satın alınmış olduğudur…

Kişiler hakkındaki kesinleşmiş olan kararı bile aradan 16 ay geçmiş olmasına rağmen açıklamayan UEFA, Trabzonspor’un yaptığı başvuruyla ilgili raporu 4 ayda tamamlamıştır.  Leuba'nın raporuna göre UEFA, yerel liglere müdahale yetkisine sahip değildir ve Trabzonspor'un başvurusunun reddedilmesi tavsiye edilmektedir. Oysa UEFA'nın başlıca görevi ülke federasyonlarının futbolu kanunlara ve yönetmeliklere uygun yönetmesini sağlamaktır. Kaldı ki UEFA statüsü 52.ve 53. maddeleri uyarınca ülke federasyonlarına müdahalede bulunabilir. Bunun yanında Astana'da imzalanan Şike ile mücadele sözleşmesi 5f, 5g ve 10. maddeler uyarınca şike yapan kulüpler küme düşürülmeli ve kişiler de ömür boyu men edilmelidir. ike cezalarında da zaman sınırlaması yoktur.



Buradan çıkabilecek olumsuz bir durumda da gidilecek olan FIFA için de benzer bir süreç söz konusudur ki, bu da bu davanın yıllar boyu devam etmesi, şike yapan kulüplerin hak ettiği cezanın geciktirilmesi anlamına gelmektedir.

Benim bu noktadaki önerim UEFA’daki soruşturmada alınacak olan kararın doğrudan CAS'a taşınmasıdır. Trabzonspor bunu karar açıklandığı gün itibari ile 10 gün içinde yapmak zorundadır. Bu adım süreci hızlandıracak ve şike yapan kulüplerin hak ettikleri cezaları almalarını sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki; Bu süreç eninde sonunda CAS’ta noktalanacaktır. UEFA ne karar verirse versin ya Fenerbahçe Kulübü ya da Trabzonspor Kulübü karara itiraz edip kararı önce FIFA’ya sonra CAS’a taşıyacaktır. UEFA'nın kararı doğrudan CAS'a taşınırsa CAS, UEFA'nın yetkisi olup olmadığına karar verir ve daha kısa sürede sonuç alınabilir. Bir yandan da FIFA'ya yapılan başvuruya cevap beklenir.

CAS, UEFA'nın TFF'ye müdahale yetkisi yok dese bile, ki bana göre yetkisi var diyecektir, FIFA talimatları FIFA'ya açıkça müdahale yetkisi verdiğinden FIFA konusunda kesinlikle TFF'ye müdahale etmesi gerektiği kararı çıkacaktır.

Bütün bu hukuksal adımların yanı sıra yapılması gereken lobi çalışmaları Trabzonspor kulübü tarafından hiç başvurulmayan, ama en az hukuk mücadelesi kadar önemli olan bir yoldur. UEFA üzerinde kamuoyu baskısı yaratıp davayı Avrupa'nın gündeminde tutmak hukuk ayağını da güçlendirecektir. 

Atalarımızın da dediği gibi ‘Demir tavında dövülür’ ve biz demiri tavında dövmediğimiz için Fenerbahçe, UEFA’yı satın aldı. Aynı hatayı CAS için de yapmamalıyız… Gerçi CAS’ın kendi aldığı kararla çelişen bir karar alacağına ihtimal vermiyorum ama Trabzonspor taraftarlarının adaletin sağlanması için yıllarca beklemeye de tahammülü kalmamıştır. O yüzden en son merci olan CAS’a hazırlığı iyi yapmalıyız ve UEFA kararı istediğimiz gibi çıkmadığı takdirde karar açıklandıktan itibaren 10 gün içinde gidilip adalet sağlanmalıdır.

Bu arada davanın FIFA ayağı ve hem UEFA hem de FIFA üzerinde kamuoyu baskısı oluşturacak çalışmalar ve lobi faaliyetleri de ihmal edilmemeli.

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Şike Süreci Yazı Dizisi - Bölüm 4

CAS Gerekçeli Kararı ve UEFA’nın Değişen Tavrı


Yazı dizimizin bu bölümünde CAS’ın gerekçeli kararından yola çıkarak hem kararda anlatılanları hem de UEFA’nın süreç içerisindeki tavrını inceleyeceğiz. Sizler de göreceksiniz ki gerek Trabzonspor’un hakkını aramakta gecikmesi gerekse şike lobisinin her türlü unsuru kullanarak yaptığı lobi çalışmaları, daha önceki bölümlerde neden ‘Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti’ dediğimin açıklaması olacak…

CAS gerekçeli kararına geçmeden önce CAS’ın tam olarak ne olduğunu anlatmak gerekiyor. CAS; Uluslararası Spor Anlaşmazlıkları Kurumu’dur… Yani sporla alakalı dünyanın her hangi bir yerinde iki ayrı taraf arasında bir uyuşmazlık varsa ve bu uyuşmazlık hakkında verilen kararı taraflardan biri kabul etmiyorsa son söz için CAS’a başvurabilir ve CAS’ın verdiği kararı kişiler, Federasyonlar, UEFA ve FIFA kabul etmek zorundadır… Normal hayattaki hukuk sistemiyle özdeşleştirecek olursak CAS, spor dünyasının Yargıtay’ıdır.

Merkezi İsviçre’de olan CAS, 28.08.2013 tarihinde Fenerbahçe davasıyla ilgili verdiği ve Fenerbahçe’nin Avrupa Kupalarından men edilmesine yaptığı itirazı reddettiği kararın gerekçesini geçenlerde açıkladı ve görüldü ki Trabzonspor taraftarlarının adalet beklediği kurum olan UEFA açık bir şekilde şike yapan Fenerbahçe’yi korumuş…

Toplam 137 sayfadan ve 587 maddeden oluşan CAS gerekçeli kararının en can alıcı noktaları 575, 576 ve 577. maddeleri… Bu maddelerde CAS şunu söylüyor; ‘UEFA olarak Fenerbahçe kulübünü şikeden yargılayıp 8 seneye kadar Avrupa kupalarından men etmeliydiniz ama siz yalan beyandan yargılayıp sadece 2 sene ceza verdiniz… Bunun yanında Fenerbahçe’nin CAS’a yapmış olduğu itiraza itiraz etmeyerek de CAS’ın davayı tekrar görüşüp Fenerbahçe’nin hak etmiş olduğu cezayı vermesine de engel oldunuz. Bu şartlar altında CAS olarak sadece Fenerbahçe’nin itirazını reddetmekle yetinebiliyoruz…’

CAS gerekçeli kararında ortaya çıkan diğer bir ilginç nokta da ‘Fenerbahçe kulübü’nün şike yaptığını kabul ettiğidir’. Şike yaptığı yönündeki karara itiraz etmeyen Fenerbahçe kulübü, CAS’taki davada ‘Bir suça iki kere ceza verilmez’ savunmasıyla, TFF’nin zaten Fenerbahçe’yi şike yaptığı gerekçesiyle cezalandırdığını, dolayısıyla UEFA’nın 2 sene daha ceza vermesinin haksızlık olduğunu savunmuştur fakat CAS ilk cezanın tedbir ikinci cezanınsa yargılama cezası olduğunu belirtmiş ve Fenerbahçe’nin bu tezini kabul etmemiştir.

Fenerbahçe kulübünün diğer bir itiraz konusu da şike yaptığı maç sayısıdır. UEFA müfettişinin hazırladığı iddianamede 4 maçla suçlanan Fenerbahçe, UEFA Disiplin Kurulu tarafından 5, UEFA Temyiz Kurulu tarafından ise 8 maçla suçlanmıştır… Bu durumu CAS’ta dile getiren Fenerbahçe’ye CAS, ‘Ben seni minimum sayı olan 4 maçtan yargıladım ama bu maçların hepsinde de en az bir üst düzey yöneticin tarafından şike yapılmış ve bu liderliğini başkanınızın yürüttüğü organize bir örgüt tarafından yapılmıştır’ demiştir.

Ne yazıktır ki her yerde sahaya yansıyan şike bir tek Türkiye’de sahaya yansıtılmamıştır!

Bu noktada, UEFA’nın, Fenerbahçe'yi yargılarken emsal olarak kabul ettiği davaların Yunanistan’ın Olimpiakos Valou ve Makedonya’nın Pobeda davaları olduğunu belirtelim. Sadece birer maçta şike yapan bu iki takımdan Olimpiakos Valou, 3 sene Avrupa Kupalarından men edilirken 4 lig birden düşürüldü… Pobeda takımı ise ligde 3 küme düşürülürken Avrupa Kupalarından ise 8 sene men edildi. İşte size UEFA’nın satılmış olduğuna dair iki net delil. (Diğer yandan UEFA, Yunanistan'daki davada da benzer bir usulsüzlüğe göz yummuştur. Olympiakos'un da aralarında bulunduğu tüm liglerden 30'a yakın takımın karıştığı bahis şikesi organizasyonu Yunan federasyonu tarafından kapatılmıştır. Bu da faturanın Valou ve Kavala'ya kesilmesiyle olmuştur. Tabii bizde merkez fenerbahçe olduğu için hiç ceza vermedi)

UEFA’nın süreç boyunca bu davaya karşı olan tutumundaki değişikliği görmek için 3 yıldır yapılan açıklamalara ve yaşananlara bakmakta da fayda var. Şike skandalının patlak vermesinin hemen ardından Türkiye’ye müfettiş gönderen, TFF’den Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligine gönderilmemesini talep eden, Ağustos 2011'de TFF’ye gönderdiği mektupla TFF’nin şike yapan kulüplere gerekli cezaları vermesi gerektiğini aksi takdirde UEFA’nın devreye girip gerekeni yapacağını söyleyen, gerek Platini gerekse Infantino tarafından defalarca yapılan açıklamalarda davanın yakından takip edildiği ve UEFA’nın ‘Sıfır Tolerans’ ilkesine çok önem verdiğini belirten, İstanbul’da bizzat Başbakan’ın ‘kişilerle kurumlar ayrılsın’ önerisini önce Platini sonra da Infantino’nun açıklamalarıyla reddeden, geçen sene İngiltere’de yapılan toplantı sonrası disiplin uygulamalarını yazılı hale getiren ve Disiplin Kurulu’nu yetkileri arttıran, şikede zaman kavramını ortadan kaldıran, bu sene Mart ayında Astana’da bütün federasyonlarla ‘şike ile mücadele sözleşmesi’ imzalayan ve bu sözleşmede açıkça kişilerle kurumlar ayrılamaz, kişilerin yaptığından kulüpleri sorumludur ve şike yapılması halinde kulüpler küme düşürülmeli kişiler de futboldan men edilmelidir diyen UEFA, sanki bütün bunları kendi dememiş, bu kurallar kendi disiplin talimatnamelerinde yazmıyor ve benzer suçtan bundan önce başta Juventus olmak üzere, Marsilya, Valou ve Pobeda takımları küme düşürülmemiş gibi TFF’nin başta Fenerbahçe olmak üzere şike yapan takımları hala küme düşürmemesine ve şike yapan kişilerin futbolun içinde kalmasına ses çıkarmamakta… Kişilerle ilgili kararı 13 aydır açıklamayan UEFA, şike yapan Aziz Yıldırım ve diğer çete üyelerinin futbolun içinde kalmasına ve bizzat Sayın Başbakan tarafından suç örgütüne verilen ‘yeniden yargılama’ sözünün hayata geçirilmesine katkıda bulunmuştur. UEFA da artık bu skandalın bir parçasıdır ve CAS gerekçeli kararı yayınlandığı andan itibaren güvenilirliğini kaybetmiştir.

Temasta olduğum bütün Avrupalı gazetecilerin ortak kanısı, Platini’nin bu davaya karşı tavrının Ankara’da Şenes Erzik’in de bulunduğu toplantıda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesi sonrası değiştiği yönünde… Gerek o görüşmede konuşulanlar, gerek muhalefet parti liderlerinin süreç hakkında yorumları, gerekse uluslararası boyutta yapılan lobi çalışmaları Fenerbahçe açısından meyvesini şu ana kadar vermiş görünmekte ama unuttukları bir nokta var ki o da Trabzonspor taraftarının asla bu davanın peşini bırakmayacağı ve davada haklı olan tarafın da Trabzonspor olduğudur. Üstelik hem Türkiye’deki yargı hem de uluslararası yargı Fenerbahçe’nin suçunu sabit görmüştür ki bu durum Trabzonspor’un elini güçlendirmektedir…

Görüldüğü üzere gerek şike lobisinin faaliyetleri, gerekse Trabzonspor’un hakkını aramaması sayesinde 3 seneyi aşkın bir süre sonunda adalet hala sağlanamamıştır ve Trabzonspor gerekli adımları atmazsa uzun bir süre daha sağlanamayacaktır…

Serinin son yazısı olan ‘Şike Davasında Son Durum ve Trabzonspor’un Yapması Gerekenler’ başlıklı yazımız da yarın sizlerle olacağız.



Şike Süreci Yazı Dizisi - Bölüm 3

Şike Sürecinde Trabzonspor Camiası


3 Temmuz 2011 sabahı yaşanan tutuklamalar sonrası bu sefer şampiyonluğumuzu çalanların yaptığı hırsızlık yanlarına kalmayacak diye umutlandıysak da gerek ülkedeki bütün kurumların şikecileri korumak için seferber olması gerekse başta Trabzonspor kulübü olmak üzere Trabzon camiasının hak aramak yerine bir köşeye çekilmesi taraftarın bu hevesini kursağında bıraktı…

Yaşanan ilk şokun ardından harekete geçen şike lobisi, başta siyaset olmak üzere ellerinde bulunan bütün silahları kullanıp bu işten ceza almadan kurtulmanın yollarını ararken, Trabzonspor camiası bırakın hakkını almak için mücadele etmeyi, yaşanan kepazeliğe tek kelime bile etmiyordu.

Sadri Şener ve yönetimi bile kendi arasında kenetlenemedi. Bu dönemde Trabzonspor yönetimi, TTF ve UEFA’ya yapılması gereken resmi başvurulardan bir tanesini bile yapmayarak taraftarı oyalama yoluna gitti. Bir yandan dava sırasında kendi yönetimi dahil tüm camia tarafından yalnız bırakıldığını söyleyen ama uzatılan yardım ellerinin hiç birini kabul etmeyen Sadri Şener, diğer yandan attığı ve atmadığı bütün adımlarla Trabzonspor’un lehine değil aleyhine işler yapıyordu…

Operasyon sonrası toplanan Kulüpler Birliği, TFF’ye verdiği imzalı dilekçe ile ‘küme düşme kaldırılsın’ talebinde bulunurken, Galatasaray ve Bursaspor kulüplerinin imzalamadığı bu dilekçe de maalesef Trabzonspor kulübü adına da imza atılıyordu… Bununla da yetinmeyen Sadri Şener ve ekibi, camiadan ve taraftar gruplarından gelen bütün uyarılara rağmen önce Mehmet Ali Aydınlar’ı, daha sonra da Yıldırım Demirören’i destekleyerek Trabzonspor’un hakkının gasp edilmesini hızlandırmada katkıda bulunmayı da ihmal etmiyordu.

2004 ve 2005 senelerinde Metin Tokat ve Cem Papila aracılığıyla şampiyonluklarımızın çalındığı dönemde Federasyon başkanı olan Levent Bıçakçı’nın kulüp avukatı olarak işe alınması, bununla da yetinilmeyip şike davasında Fenerbahçeli sanıklara hizmet eden ve Nihat Özdemir'in firması Limak'ın avukatının kulüp avukatlığına getirilmesi, Türkiye’de düzenlenen ve UEFA ile FIFA yetkilerinin de yer aldığı toplantıya davet edilmesine rağmen gidilmemesi, görevde bulundukları süre boyunca gerek Mehmet Ali Aydınlar ve kurulları, gerekse Yıldırım Demirören ve kurulları hakkında bütün kural ihlallerine rağmen suç duyurusunda bulunulmaması ve dava açılmaması da Şener ve ekibinin diğer eylemleri ya da eylemsizlikleriydi.

Görevi Sadri Şener’den devralan İbrahim Hacıosmanoğlu ve ekibi de uzun süre taraftarı oyalama yoluna gitmiş, verdiği sözleri tutmadığı için kendisinden hesap soran taraftarlarla kavga etme boyutuna gelmiş hatta bazı taraftarları kendisine noter tasdikli ihtar çekmek  zorunda bırakmıştır… Çekilen ihtarda İbrahim Hacıosmanoğlu ve ekibine sorumlulukları hatırlatılmış, UFA kararına rağmen söz verdikleri adımlarınm atılmamasının hesabının sorulacağı belirtilmiş, hatta bu yönde bir ilan da yerel gazetelerde yayınlatılarak hem İbrahim Hacıosmanoğlu hem de yönetimi uyarılmıştır...

Bir ayda getireceğine söz verdiği kupa için mücadele etmek yerine seçim otobüslerinde gezmeyi tercih eden İbrahim Hacıosmanoğlu, yine aynı dönemde yaptığı açıklamalarla kulübü zor duruma sokmuştur… 

Her ne olduysa (fenerbahçe, UEFA'yı bağlayıp, RTE tarafından İHO'ya  başvuru yapma izni verildi) ani bir keskin dönüşle doğru adımlar atmaya başlayan Hacıosmanoğlu, Trabzonspor kulübünün sürecin en başında yapması gerekenleri yapmaya başladı. Önce hukuk kurulu oluşturuldu, ardından TFF ve UEFA’ya gerekli başvurular yapıldı ve Trabzonspor kulübü iki buçuk sene sonra da olsa hakkını aramaya başladı. Kaybedilen onca zamanı bir kenara koyarsak bu adım yerinde bir adımdı ama öte yandan şike cephesinde atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti ve bunun böyle olduğu CAS tarafından açıklanan gerekçeli kararda ortaya çıkmıştı. ( Burada ne demek istediğimi bir sonraki yazıda CAS kararını incelerken anlatacağım ).

Yıldırım Demirören Federasyonu’na Sadri Şener tarafından ince zekâ örneği olarak sokulan TFF üyeleri Taylan Üner ve Mustafa Beyazlı’nın TFF içinde dönen hukuksuzluğa göz yummaları, TFF Yönetim Kurulu üyeleri olarak UEFA’ya bu durumla ilgili yazılı ya da sözlü bir bildirimde bulunmamaları, hatta bu konuda canlı bir basın toplantısı dahi düzenlememeleri ve Trabzonspor camiasının da bu duruma ses çıkarmaması da mantıkla izah edilecek bir durum değildir.

Süreç içerisinde şehrin milletvekilleri başta olmak üzere, köklü aileleri, siyasileri, sanatçıları ve aklınıza gelebilecek şehirle özdeşleşmiş tüm kişiler tarafından mücadelenin ve Trabzonspor’un yalnız bırakılmış olması gerek şehir gerekse camia adına utanç kaynağı olarak tarihin sayfalarında ve hafızalarımızda yerini aldı.


Geride kalan 3 seneyi aşkın süre zarfında Trabzonspor kulübünün yapması gereken her şeyi Trabzonsporlu taraftarlar yapmaya çalıştı…

Bazı taraftar gruplarının öncülüğünde hem İstanbul’da hem de Trabzon’da TFF’yi ve şike davasındaki tutumu protesto yürüyüşleri düzenlendi. UEFA, FIFA ve Avrupa’daki federasyonlar mail, faks ve kuryelerle gönderilen şike bilgilendirme dosyalarıyla her türlü gelişmeden haberdar edildi, Avrupa’nın saygın gazetelerinde Türkiye’deki şike skandalı ile ilgili makaleler yayınlanması sağlandı...

Bu makalelerden bazıları İngiltere’nin The Times gazetesinde Ashling O’Connor imzasıyla yayınlanan haber, France Football dergisinde Philippe Auclair imzasıyla yayınlanan haber, Almanya’nın saygın gazetelerinden biri olan Süddeutsche Zeitung’da Thomas Kistner imzasıyla yayınlanan çeşitli haberler, İngiltere’nin saygın spor sitelerinden Sporting Intelligence’de yayınlanan şike makalesiydi. Bunun dışında özel bir ekip aracılığıyla sürekli temasta olunan Avrupalı 400 önemli gazeteci sayesinde Avrupa’da ne zaman bir şike haberi yapılsa muhakkak bir paragraf da Türkiye’deki şike davasından bahsedilmesi sağlandı.

Danimarka’da, Play the Game Org’un düzenlediği ve dünyanın dört bir yanından önemli yazarların, akademisyenlerin ve spor adamlarının katıldığı uluslararası bir konferansta şike davasıyla ilgili sunum yapılarak katılımcılar bilgilendirildi, başta İstanbul ve Trabzon olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrinde hala devam eden Temiz Futbol Eylemleri düzenlendi. Bu kadarla da yetinilmedi ve Temiz Futbol Eylemleri UEFA ve FIFA genel merkezlerinin önüne taşındı, hatta Avrupa’nın bir çok şehrinde de düzenli gösteriler gerçekleştirildi.

UEFA Disiplin Kurulu ve UEFA Temyiz Kurulu üyeleriyle temas kurulup bilgi verildi, CAS hakemlerine ulaşıldı, konuyla ilgili taraftarı bilgilendiren radyo programları yapıldı, twitter üzerinden taraftarlar organize edildi, Avrupa Birliği Şike Komisyonuyla, AB Spor bakanlarıyla bağlantılar kuruldu ve onlara konu hakkında bilgiler verilip yardımları istendi, FIFA Genel Sekreterine İstanbul’daki U20 Dünya kupası kura çekimi sırasında elden kapsamlı bir şike dosyası verildi, UEFA ve FIFA’nın açmış olduğu şikayet hatlarına binlerce şikayet bırakıldı, UEFA ve FIFA müfettişleriyle kurulan temaslarda davanın takipçisi olunduğu iletildi ve görevlerini yapmaları istendi, İsviçre’nin saygın gazetelerinin birinde UEFA ve FIFA yetkililerini göreve çağıran bir ilan yayınlatıldı, bütün bunlar yapılırken yaklaşık 200 ayrı seferde düzenlenen 200 farklı mail ve faksla Avrupa’da ne kadar kişi ve kurum varsa milyonlarca mail ve on binlerce faks yollandı ve şike davası gündemde tutulmaya çalışıldı…

Bunların yanında Trabzon’da çok önemli iki ayrı konferans düzenlendi ve bu konferansların ilkine Erman Toroğlu, ikincisine ise dünyaca ünlü bir yazar olan ve şike konusunda uzman olarak kabul edilen Declan Hill konuk olarak katıldı… Trabzonspor yönetimlerinin ellerinde yetki olmasına rağmen yapmadığı bir başka iş daha taraftarlarca yapıldı ve önce Mehmet Ali Aydınlar daha sonra da PFDK üyeleri hakkında Türkiye’nin dört bir yanındaki savcılıklara suç duyurusunda bulunuldu ve ne acıdır ki bu suç duyuruları taraftarların bu davada taraf olamayacağı gerekçesiyle reddedildi, oysa davanın tarafı olan Trabzonspor benzer bir suç duyurusu yapsaydı durum çok farklı olacaktı…

Bütün bunların sonucunda UEFA’nın davayı kapatması engellendi ve Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın UEFA Disiplin Kurulu tarafından yargılanıp ceza almalarına katkıda bulunuldu… Oysa bunları yapmak Trabzonspor yönetimlerinin göreviydi ama maalesef bu görev taraftarlar tarafından yapılmak zorunda kaldı.

Gelinen noktada Trabzonspor Kulübü, henüz hakkını gasp eden Mehmet Ali Aydınlar, Yıldırım Demirören ve onların kurulları hakkında bir suç duyurusunda bulunmuş ya da dava açmış değil… CAS gerekçeli kararını ve UEFA’nın tavrını inceleyeceğimiz bir sonraki yazıda da görüleceği üzere şike lobisinin bağlantıları UEFA içine kadar ulaşmışken kulübün içinde bulunduğu bugünkü sessizlik ve UEFA’nın kararının beklenmesi de zaman kaybından başka bir şey değil.


Bir sonraki yazımızda ‘CAS Gerekçeli Kararı ve UEFA’nın Değişen Tavrı’nı anlatmaya çalışacağız.

Şike Süreci Yazı Dizisi - Bölüm 2

Şikenin Aklanmasında Siyaset, TFF ve Kurullarının Rolü

İlk yazıda belirttiğimiz üzere 1. ve 2. Etik kurullarının raporları arasında gözle görülür bir fark dikkati çekiyordu. İlk Etik Kurul raporu, önlemler alınmadan, yani şike yapanların aklanması emredilmeden önce hazırlandığı ve bütün deliller incelendiği için sadece Fenerbahçe kulübünün 5 maçta şike yaptığı, 6 maçta teşvik verdiği ve 3 maçta da şikeye teşebbüs ettiği tespit edilmiş ve rapora işlenmişti. Dile kolay Fenerbahçe Spor Kulübü, başkanı Aziz Yıldırım’ın kurduğu ve liderliğini yaptığı şike örgütü aracılığıyla toplam 14 maçta şike ve teşvik faaliyetinde bulunmuştu ve bu skandalı örtmek kanunlar çerçevesinde mümkün olmayacaktı.

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu dönemde akıl hocalığını yapan Rıdvan Dilmen ve kardeşi Mustafa Erdoğan’la düzenli olarak gerçekleştirdiği Pazar kahvaltılarının meyvesi olan ‘şike sahaya yansımadı’ safsatası NTV Spor ekranlarında Rıdvan Dilmen tarafından dillendirilmeye başlanmış, şikeyi aklamak için atanan Yıldırım Demirören’in de 30.04.2012 tarihindeki açıklamalarıyla da fikre ‘resmiyet’ kazandırılmıştı. Geriye bir tek adım kalıyordu; o da dosya hakkında karar verecek olan PFDK’nın açıklayacağı malumun ilanı…

İkinci Etik Kurulu’nda yapılan bütün ayıklamalara rağmen şike yok denilemeyen raporun ışığında, çalınan minareye kılıf uyduramayan PFDK üyeleri, eldeki minareye göre bir kılıf dikip, bunu da alelacele yapmışlardı. Öyle ya; hem kişilere ilgili maçlar dolayısıyla cezalar verip hem de ceza verilen maçların anlaşıldığı gibi bitmesine rağmen ‘şike sahaya yansımadı’ demek sadece zekâ seviyesiyle değil aynı zamanda da ahlak seviyesiyle alakalıydı ki, bu konuda da sıkıntı çekilmemişti.

Ulusal medyanın, şikecilerin resmi yayın organı gibi yalan ve maniple haberlerle halkı kandırdığı noktada, PFDK üyelerinin ‘Şikeden dolayı tüzel kişiler zarar görüp hak talebinde bulunamaz’ tespiti, ‘Trabzonspor’un ileride talep edeceği hakkın önüne geçmek’ için atılan bir adım olsa da bunu dile getirecek kimse olmadığı için çoğunluğun haberi dahi olmadı. Aynı PFDK üyeleri bir mucizeye daha imza atarak ‘Tüzel kişilerin yapılan şikeden menfaat sağlayamayacağı’ tezini de resmileştirmiş ve böylece ‘şike yapılmış olsa da bu Fenerbahçe Kulübü’nü bağlamaz’ demişlerdir…

Bütün bunlar yaşanırken, TBMM’de bulunan partilerden AKP, CHP ve MHP tarihlerinde hiç olmadığı kadar büyük bir uyum içerisinde sabahlara kadar çalışıp ‘Şikecileri aklama yasasını’ meclisten geçirmişler, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün yasadaki adaletsizliği hazmedemeyip yasayı tekrar görüşülmek üzere meclise göndermesi de bu üç şikeperver partiyi durduramamış ve yasa aynen onaylanarak tekrar meclisten geçirilmiştir.

Bununla da yetinmeyen 'Şikeperver üçlü', hapiste bulunan Aziz Yıldırım için 'şahsa özel' bir bedelli askerlik yasası çıkararak, sahte çürük raporuyla askerden kaçan bir şahıs, cezalandırılmak yerine ödüllendiriliyor, hapisteyken terhis belgesi satın alması sağlanıyordu!

Yazıda sürekli Sayın Başbakandan bahsediyor olmamız bu yazının siyasi bir algı yaratmasına sebep olmasın… Zira mevcut hükumet AKP hükumeti olduğu için şikecileri kurtarmayı öngören bu onurlu ve şerefli görev onlara kalmış gibi görünüyordu. Oysa gerek CHP gerekse MHP başkanları ve milletvekilleri de süreç boyunca hem Trabzonspor’un şampiyonluğunu şike yapan yöneticileri aracılığıyla çalan Fenerbahçe Kulübü’ne hem de bu hırsızlığın baş sorumlusu Aziz Yıldırım’a olan sevgi ve desteklerini dillendirmişti…

Öyle ki Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi olmakla övünen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, sahte çürük raporuyla Atatürk’ün kurduğu ordudan kaçmakta beis görmeyen Aziz Yıldırım’ı hapisten çıkar çıkmaz ziyaret etmişti… Gerek Kılıçdaroğlu gerekse partisinin milletvekilleri bu şike örgütüne destek verirken, Atatürk’ün; ‘Ben sporcunun zeki çevik ve aynı zamanda AHLAKLISINI severim’ sözünü unutmuşlar ya da ‘canım, ahlak olmasa ne olur’ düsturunu benimsemişlerdi…

Hükümetin ve ana muhalefetin şikeyi ve ahlaksızlığı son sürat desteklediği noktada Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli ve partinin bazı milletvekilleri de ‘şikeci hamisi’ payesinde hisse sahibi olmak istemişler, UEFA’nın Türk takımlarına yaptığı haksızlıkların kabul edilemez olduğu yönünde buyruklarla meydana atılmışlardır…

Oysa UEFA, Türk takımlarına haksızlık yapmamakta, bilakis şampiyonluğu şike yoluyla çalınmış olan bir Türk takımının, yani Trabzonspor’un hakkının yenmesinin cezasını vermekteydi ama maalesef kendi ülkesinde Trabzonspor bir Türk takımı olarak görülmüyordu. Hem de Trabzonlular’ın oylarıyla mevki ve makam sahibi olmuş kişiler tarafından.

Bütün bu gelişmeler cereyan ederken şike lobisinin TFF içerisindeki uzantıları son sürat çalışmakta ve kendilerine verilen görevi yerine getirip şikecileri aklamaya gayret göstermekteydi… TFF’nin disiplin talimatnameleri değiştirilmekte, UEFA’nın benzer davalarda aldığı kararlar kasıtlı bir şekilde yanlış tercüme edilerek kuralsızlıkların önü açılmakta, mahkeme kararları görmezden gelinmekte, şike cezası onaylanan kişiler futbolun içinde tutulmaya devam edilmekteydi…

Şike davasında bazı sanıkların avukatlığını yapan kişilerin aynı zamanda TFF kurullarında görevli olması, hatta Etik Kurulu başkan vekili Burak Öder’in Fenerbahçe Kulübü asbaşkanı Ali Koç'un mensubu olduğu Koç ailesinin ünüversitesi olan Koç Üniversitesinde göreve getirilmesi çoğularının bildiği ya da dillendirilen bir olay değildir. PFDK’nın verdiği hukuksuz kararı onayan Tahkim Kurulu Başkan Vekili Murat Balcı’nın da davadaki payı diğer kişilerle olan ilişkileri normal bir insanın midesini rahatça bulandırabilecek cinstendir. Merkezi, kurucuları arasında Şekip Mosturoğlu'nun da yer aldığı 'Spor Hukuku Enstitüsü' olan bu yapılanma hem televizyonlarda boy gösteren üyeleri hem de TFF kurulları içerisinde yer alan üyeleri aracılığı ile şikenin aklanmasında tam bir maşa görevi üstlenmişlerdir.

Bunun gibi bir çok kirli ilişkinin detaylı bir şekilde anlatıldığı çalışmayı Gökhan Koç’un kaleminden ekteki linki tıklayarak okuyabilirsiniz ; http://blog.radikal.com.tr/spor/sike-surecinin-bilinmeyen-aktorleri-57041


Peki, şike lobisi son sürat şike yapanları aklamak için yapılanmalar içine girerken ve faaliyetlerini sürdürürken Trabzonspor kulübü ve camiası ne yapmaktaydı? Serinin üçüncü yazısı olan ‘Şike Sürecinde Trabzonspor Camiası’ yazısıyla yarın bu konulara değineceğiz.

Şike Süreci Yazı Dizisi - Bölüm 1

Şike Davasının Kilometre Taşı Olayları


Türk futbol tarihinin, hatta dünya futbol tarihinin en kapsamlı şike organizasyonu olan ve 3 Temmuz 2011 sabahı Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekiplerince başlatılan ve aradan geçen 3 seneyi aşkın süreye rağmen hala tam olarak adaletin sağlanmadığı ortamda biz Trabzonsporlular’ın yok saydığı Türkiye Süper Ligi’nin 4. sezonu  bu hafta başlayacak…

Trabzonspor kulübünün yaptığı yeni transferlerle ümitlenen ve şampiyonluk hayalleri kurmaya başlayan Trabzonsporlular başta olmak üzere şike sürecinde yaşananları unutan ya da bilmeyen herkese hem unutulanları hatırlatmak hem de bilinmeyenleri anlatmak için bir yazı dizisi yayınlamaya karar verdik. Bu yazı dizisinin ilkinde sizlere süreç boyunca yaşanan gelişmeleri ve başrol oyuncularını hatırlatacağız… Bunu da kronolojik bir sırayla gerçekleştireceğiz…


ŞİKE’NİN KRONOLOJİSİ :

1)      03.07.2011 – Şike Operasyonu Başlangıcı : İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekiplerince başlatılan operasyonda 2010-2011 sezonunda şike yapmak amacıyla örgüt kuran ve bu örgüte hizmet eden kulüp başkanları, yöneticiler, futbolcular ve menajerler göz altına alındı.

2)      06.07.2011 – TFF’den ilk Açıklama : Dönemin TFF başkanı Mehmet Ali Aydınlar, davanın savcısı Mehmet Berk ile görüşmesi sonrası şu açıklamayı yaptı; ‘Durum çok ciddi. Çok güçlü deliller var. Sezon başlamadan önce kararımızı vereceğiz’

3)      11.07.2011 – TFF’den ikinci Açıklama : Her ne olduysa, ilk açıklamanın üzerinden geçen 5 gün sonunda Mehmet Ali Aydınlar ilk açıklamasının tam tersi bir açıklama yaptı; ‘Elimizde yeterli delil yok’ ( Mehmet Ali Aydınlar’a bu açıklamayı yaptıran güç, ilerleyen dönemlerde şikecileri kurtarmak için sahneye koyacağı senaryonun da ilk adımını atmış oluyordu)

4)      13.07.2011 – İlk Şike İtirafı : Dönemin İstanbul BB futbolcusu İbrahim Akın, savcılıkta kendi avukatı eşliğinde verdiği ifadede, Fenerbahçe maçında şike yapması karşılığı Fenerbahçeli yetkililerden 100.000 dolar para aldığını kabul etti. (Bu alışverişle ilgili tapeler mahkemede delil olarak da ispat edildi)

5)      20.07.2011 – Süper Kupa Ertelendi : Süper ligi şike yaparak kazanan Fenerbahçe ile Türkiye kupasını şike yaparak kazanan Beşiktaş arasında oynanması gereken Süper kupa finali ileri bir tarihe ertelendi… ( Ne ilginçtir ki o final bugüne kadar oynanamadı)

6)      25.07.2011 – Yeni sezon ertelendi : Şikecileri kurtarmak için bir çare arayan TFF, UEFA’nın da ne yapabileceğini kestiremediği için yeni sezon başlangıç tarihini ileri bir tarihe erteledi.

7)      22.08.2011 – Pierre Cornu Türkiye’ye geldi : UEFA, şike davası savcısı Mehmet Berk ile görüşmesi ve bir rapor hazırlaması için müfettiş Pierre Cornu’yu Türkiye’ye gönderdi.

8)      24.08.2011 – Trabzonspor, Şampiyonlar Ligi’ne alındı : TFF’nin Fenerbahçe’yi şampiyonlar ligine göndermemesi üzerine, UEFA, Pierre Cornu’nun raporunu da göz önüne alarak temiz olduğu tespit edilen Trabzonspor’u Şampiyonlar Ligi’ne davet etti. (Bu bir nevi Trabzonspor’un şampiyonluğunun çalındığının ve 2011 senesinin şampiyonunun Trabzonspor olduğunun ilk tescili idi)

9)      25.08.2011 – Temyiz Kurulu Fenerbahçe’nin itirazını reddetti : Fenerbahçe’nin TFF kararına itirazı Temyiz Kurulu tarafından reddedildi.

10)   01.09.2011 – Fenerbahçe, CAS’a başvuruda bulundu : Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nin durdurulması için CAS’a başvuruda bulundu. Fenerbahçe ayrıca  TFF ve UEFA aleyhine 45 milyon avroluk da bir tazminat davası açtı.

11)   09.09.2011 – CAS, Fenerbahçe’nin başvurusunu reddetti.

12)   24.11.2011 – İlk Siyasi Müdahale : TBMM, 7 ay önce ‘Sporda şiddeti ve düzensizliği önlemek’ amacıyla çıkarmış olduğu 6222 sayısı kanunu değiştirerek şike davasında yargılanan sanıkların çok daha az ceza almalarını sağladı.

13)   09.12.2011 – Mahkeme Şike iddianamesini kabul etti.

14)   20.12.2011 – İlk Etik Kurulu Raporu : Fenerbahçe ile ilgili 5 maçta şike, 6 maçta teşvik, 3 maçta da şikeye teşebbüs tespit edildi. 15 Ağustos 2011 tarihinde Etik Kurulu’nun TFF’ye gönderdiği ilk raporda Fenerbahçe, Sivas ve Mersin İdman Yurdu’nun şikeye karıştıkları bildirildi.

15)   21.12.2011 – 7000 sayfalık ek belge yayınlandı.

16)   21.12.2011 – Nihat Özdemir’in açıklamaları : Fenerbahçe asbaşkanı Nihat Özdemir, şike yapan takımların düşmesini emreden 58. Madde değiştirilmezse Türk futbol ekonomisinin çökeceğini söyledi. Yayın gelirinin de düşeceğini söyleyen Özdemir, TFF’yi tehdit etmeyi de unutmadı; ’Bize yapılanı asla unutmayız’.

17)   Nihat Özdemir’den yeni açıklama : 58. maddenin değiştirilmesine karşıyız! (Belli ki Mehmet Ali Aydınlar’a açıklamasını değiştirten güç Nihat Özdemir üzerinde de benzer bir etki yaratmış – Bu gücün kim olduğunu ileride hep birlikte göreceğiz)

18)   26.01.2012 – TFF ve kulüplerin toplantısı : TFF, 58. maddenin değiştirilmesi ve şike yapan kulüplerin düşmesinin engellenmesi için kulüplere önerge getirdi fakat kulüpler bu öneriyi reddetti.

19)   30.01.2012 – Mehmet Ali Aydınlar görevi bırakmayacağını açıkladı.

20)   31.01.2012 – Mehmet Ali Aydınlar istifa etti : Bir gün önce görevinin başında olduğunu açıklayan Mehmet Ali Aydınlar ani bir kararla görevinden istifa ettiğini açıkladı. ( Malum güç yine iş başındaydı ve Aydınlar’ın görevi bırakmaktan başka çaresi yoktu)

21)   09.02-2012 – Mehmet Ali Aydınlar’dan itiraf : Kanal D televizyonunda 32. Gün programına konuk olan Mehmet Ali Aydınlar canlı yayında, ‘Fenerbahçe’yi düşüren TFF başkanı sıfatıyla anılmak istemediği için ligleri ertelediğini söyledi’ Mehmet Ali Aydınlar ayrıca Fenerbahçe’nin şike yaptığından o son derece emin olduğunu söyleyerek, şayet Fenerbahçe CAS’a açtığı davayı kazanırsa istemiş oldukları 45 milyon avroluk tazminatı kendi cebinden ödeyeceğini de taahhüt etti.

22)   27.02.2012 – TFF, yeni başkanını seçti : Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da isteğiyle, kulübü şike davasında yargılanan ve suçlu bulunan Yıldırım Demirören, TFF başkanlığına getirildi ve Demirören başkanlığında şike davasında yeni bir döneme geçildi. Şike yapan kulüplerin b-ve kişilerin aklanması için TFF bünyesindeki bütün kurumlarda görev alan kişiler değiştirildi. ( Bu kişilerin kim olduğu ve ne rol oynadıkları yazı dizisinin ilerleyen bölümlerinde yer alacak)

23)   27.02.2012 – Ali Koç’un açıklaması : ‘CAS davası bizim namus davamızdır ve asla geri çekmeyeceğiz’.

24)   17.03.2012 – Futbol talimatnamesinin 24. Maddesi değiştirildi : Gece geç saatlerce ilgili talimatnamedeki küme düşme ile ilgili cezalar değiştirildi ve 58. madde de değişikliğe uğradı. ( Artık şikecileri kurtarma zamanı gelmişti ve yeni oluşturulan kurullar verilen emri uygulamak için harekete geçmişti)

25)   22.03.2012 – UEFA Kongresi (İstanbul) : UEFA başkanı Michel Platini, basına yaptığı açıklamada, kişilerle kurumları ayırmanın kurallar gereği mümkün olmadığını ve kişilerin işlediği suçların kulüplerini bağladığını açıkladı. Platini bu açıklamayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Kişilerle kurumlar ayrılsın’ önerisi üzerine yaptı…

Diğer bir basın toplantısında ise UEFA Genel Sekreteri Gianni Infantino basın mensuplarının karşısındaydı ve 58. Maddenin değiştirilmesinin UEFA tarafından kabul edilemeyeceğini çünkü bu maddenin federasyonaların değil UEFA’nın olmazsa olmaz maddesi olduğunu belirtiyor ve ekliyordu; ‘Şayet TFF, 58. Maddeyi değiştirirse biz müdahale ederiz’

26)   29.03.2012 – Başbakan Erdoğan’ın açıklaması : Eğer UEFA, şike yaptığı gerekçesiyle Fenerbahçe’nin küme düşürülmesi isterse biz de bunu uygulamak yerine Türkiye olarak Avrupa kupalarına 5 yıl boyunca katılmayız.

27)   30.03.2012 – Yıldırım Demirören’in açıklaması : ‘Başbakana katılıyorum. İngiliz takımları da geçmişte 5 sene Avrupa kupalarına katılmadılar. Biz de katılmayız. Ne olmuş yani?’

28)   26.04.2012 – Fenerbahçe, CAS davasını geri çekti : Ali Koç’un ‘namus davamız, geri çekmeyeceğiz’ diye nitelendirdiği dava Fenerbahçe tarafından geri çekildi!

29)   30.04.2012 – TFF, 58. Maddeyi değiştirdi : TFF, UEFA’nın uyarılarına, kulüplerin reddetmesine rağmen şike yapan kulüplerin küme düşürülmesini engellemek amacıyla 58. Maddeyi ve bazı diğer maddeleri değiştirdi. Bunun yanında verilen cezaların ertelenmesini öngören 105. madde de talimatnamelere eklendi.

30)   30.04.2012 – Yıldırım Demirören ‘Şike sahaya yansımadı’ dedi… ( ve böylece PFDK’nın ileride açıklayacak olduğu skandal karar da dillendirilmeye başlandı).

31)   02.05.2012 – İkinci Etik Kurulu Raporu açıklandı : Şike yapanların aklanması amacıyla oluşturulan ikinci Etik Kurul da bütün çabalarına rağmen Fenerbahçe’yi tam olarak aklayamadı ve toplam 3 maçta şike yaptığına kanaat getirdi. Fenerbahçe asbaşkanları Şekip Mosturoğlu, İlhan Ekşioğlu ile birlikte bazı futbolcular, teknik direktörler ve futbolcu menajerleri suçlu bulundu.

32)   07.05.2012 – PFDK Skandal kararını açıkladı : PFDK, bütün disiplin talimatnameleri ve uygulamaların aksine bir karar alarak dünya futbol tarihinde görülmemiş bir skandala imza attı ve kişilere ceza vermesine rağmen kulüpleri kurtarmak amacıyla ‘ŞİKE SAHAYA YANSIMADI’ saçmalığına imza attı. Bu nokta sayın başbakanın dediği ‘Kişilerle kurumların ayrılması’ tezinin hayata geçirildiği andı.

33)   09.05.2012 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklaması : Sayın Başbakan, basın mensuplarına yaptığı bir açıklamada; ‘ Ben sıradan bire taraftardan çok daha ötedeyim. Ben Fenerbahçe Kongre üyesiyim. Dolayısıyla kulübümün kişilerin yaptığı bir suç yüzünden ceza almasına müsaade edemem’ dedi ve kişilerle kurumların ayrılması gerektiğine bir kez daha vurgu yaptı.

34)   04.06.2012 – Tahkim Kurulu, PFDK’nın kararlarını onadı.

35)   02.07.2012 – 16. Ağır Ceza Mahkemesi kararı : Hakim Mehmet Ekinci, aralarında Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’ın da bulunduğu bir çok sanığı suçlu bulduğu kararı açıkladı. Ekinci, kararı açıkladığı konuşmasında ‘Fenerbahçe Kulübü, 2010-2011 sezonunda birçok maçta şike yaparak, sanıkların üstün gayretiyle sezonu Trabzonspor’la aynı puanı alarak bitirmiştir’ dedi.

36)   28.07.2012 – Aziz Yıldırım’ın açıklamaları : Aziz Yıldırım ‘Şike yaptıysam Fenerbahçe için yaptım, kendim için yapmadım’  diyerek bir yerde Fenerbahçe’nin kurtarılıp kendisinin kurtarılmamasına isyan ediyordu.

37)   15.11.2012 – Fenerbahçe’nin Şikesi tescil edildi : Fenerbahçe asbaşkanları Şekip Mosturoğlu ve İlhan Ekşioğlu ile kulübün yetkilileri Ali Kıratlı ve Tamer Yelkovan, hükmün açıklanmasının geri bırakılması istemiyle mahkemeye yaptıkları başvuru kabul edildi ve böylece bu kişiler suçlarını kabul etmiş oldular.

38)   10.06.2013 – UEFA, disiplin soruşturması açtı : UEFA, Fenerbahçe ve Beşiktaş hakkında şike yaptıkları gerekçesiyle soruşturma başlattı ve her iki dosya hakkında da kararı UEFA Disiplin Kurulu’nun vereceğini açıkladı.

39)   14.06.2013 – UEFA’dan basın açıklaması : UEFA, Türk medyasında çıkan ‘dava kapandı’ yalan haberleri üzerine bir açıklama yapma gereği hissetti ve nihai kararın bağımsız bir kurul olarak çalışan UEFA Disiplin Kurulu tarafından verileceğini açıkladı.

40)   22.06.2013 – UEFA Disiplin Kurulu kararı : UEFA Disiplin Kurulu, şike yaptıklarını tespit ettiği Fenerbahçe ve Beşiktaş kulüplerini yalan beyanda bulunmak suçundan suçlu buldu be Fenerbahçe’ye 2+1 yıl, Beşiktaş’a ise bir yıl Avrupa kupalarından men cezası verdi.

41)   15.07.2012 – UEFA Temyiz Kurulu kararı : UEFA Temyiz Kurulu, Fenerbahçe ve Beşiktaş kulüplerinin UEFA Disiplin Kurulu kararına itirazını reddetti ve Fenerbahçe’nin cezasının 2 yıl Beşiktaş’ın cezasının da 1 yıl olarak onandığını açıkladı.

42)   17.07.2013 – CAS, başvuruları kabul etti : Uluslararası Spor Uyuşmazlığı Kurulu olan CAS, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın UEFA Temyiz Kurulu kararına yaptıkları itirazları görüşmeyi ve karara bağlamayı kabul etti.

43)   18.07.2013 – UEFA ile Fenerbahçe ve Beşiktaş arasındaki anlaşma : UEFA ile kulüpler arasında yapılan anlaşma gereğince her iki kulüp için alınan ceza kararı CAS’ın nihai kararını açıklanana kadar durduruldu.

44)   28.08.2013 – CAS kararı açıklandı : CAS, yaptığı açıklamada Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın yaptığı itirazları reddettiğini ve UEFA’nın vermiş olduğu cezaların devam edeceğini açıkladı.

45)   17.01.2014 – Yargıtay kararı : Yargıtay, şike davasında suçlu bulunan sanıkların yapmış olduğu itirazları reddederek cezaları onadığını açıkladı.

46)   22.01.2012 – Mahmut Uslu’nun açıklamaları : Fenerbahçe asbaşkanı Mahmut Uslu, basına yaptığı açıklamada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kendilerine ‘Yeniden Yargılama’ için söz verdiğini ve bunun üzerine Fransa’da bulunan Aziz Yıldırım’ın yurda dönme kararı aldığını açıkladı.

47)   31.01.2014 – Trabzonspor, UEFA ve FIFA’ya başvurdu : Trabzonspor kulübü ilk defa resmi bir başvuruda bulundu ve TFF’nin şike yapan kulüpleri koruduğu gerekçesiyle UEFA’yı görece davet etti.

48)   06.06.2014 – UEFA, Sivas ve Eskişehir’i men etti : UEFA Temyiz Kurulu, 2010-2011 sezonunda Fenerbahçe lehine şike yaptıkları gerekçesiyle Sivas ve Eskişehir kulüplerini 12er sene Avrupa kupalarından men ettiğini açıkladı. Her iki kulübün yaptığı itiraz da 08.07.2014 tarihinde CAS tarafından reddedildi ve cezaları onandı.

49)   23.06.2014 – 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı : Şike davasının transfer edildiği 13. Ağır Ceza mahkemesi, Başbakanın da Mahmut Uslu’ya söz verdiği ‘yeniden yargılama’ kararına hükmederek tam 5 ay sonra Aziz Yıldırım için yeni bir umut oldu. 2’ye karşı 1 oyla alınan bu kararda muhalefet olup red oyu veren heyet üyesinin daha sonra görevden alındığını da hatırlatalım.

50)   17.07.2014 – UEFA kararı : UEFA, Trabzonspor ve Fenerbahçe’nin başvuruları sonucu her iki dosya için de müfettiş atadığını ve kararın Disiplin Kurulu tarafından müfettiş Jean Leuba tarafından hazırlanacak rapor sonrasında açıklanacağını duyurdu.

Yukarıda sıralanmış olan 50 madde, şike sürecinde yaşanan temel gelişmelerin belirtildiği ve resmi kaynaklara dayanılarak hazırlanan bir çalışmadır. Bu maddelerden hareketle yazı dizimiz olaylara ve detaylara gireceğimiz diğer yazılarımızla devam edecek ve şike davasıyla ilgili merak edilen her konu açıklığa kavuşturulacaktır. Yarınki yazımızda siyasetin sürece müdahalesine, PFDK’nın skandal ‘sahaya yansımadı’ kararına ve şike lobisinin TFF içerisindeki yapılanmasına değineceğiz.


19 Ağustos 2014 Salı

Coversation regarding Senes Erzik


On 02.03.2014 a voice record of Turkish Prime Minister Recep Tayip Erdoğan was released that includes his conversation with his son Bilal Erdoğan.

They talk about Fenerbahçe SK congress and during this conversation he mentions his talks with Mr. Şenes Erzik and Mr. Michel Platini and how he managed to save Fenerbahçe SK from relegation.

You can find exact translation of relevant parts with the times of these conversation in the voice record below.


Recep Tayyip Erdoğan : RTE
His son Bilal Erdoğan : BE


Starting at 1.26 Ending at 4.50


RTE : He says ( By he, RTE means Fenerbahçe SK president Aziz Yıldırım - Aziz Yıldırım makes a speach regarging meeting between RTE, Şenes Erzik, Mehmet Ali Aydınlar ( former president of Turkish Footbal federation ( also run for precidency of Fenerbahçe SK against Aziz Yıldırım at last election and Göksel Gümüşdağ- Former President of İstanbul BB FC )

RTE continues to speak : He ( aziz Yıldırım) says to Mehmet Ali Aydınlar ; What did you speak about at Prime Minister’s Office? There was Göksel with us there too. There were 3 of us. He tells him to explain this conversation. This is an immoral attitude. Mehmet Ali Aydınlar would not tell you what we spoke about naturally.I would not think Şenes Erzik would say either. It would not be possible for Göksel to say either.

BE : Who else is left?

RTE : No one else is left. You are not in our agenda. ( by you he means Aziz Yıldırım ) The subject that Fenerbahçe was involved ( he means Fenerbahçe SK’ match fixing scandal ) and its situation at UEFA, the attitude of Turkish Football Federation against this insident ( he means what he want Turkish Football Federation to do in Fenerbahçe SK case ). This is all…

What was in the agenda? Fenerbahçe SK was going to be relegated and they were not be able to attend European competitions and also National team might be affected. If you remember there were going to be a congress of UEFA too. ( he means UEFA’s congress in Istanbul which was held March 2012 ) At that congress I gave a speech and said if there is going to be a punishment you should punish people not clubs. I said UEFA should correct this. People might do wrong, but clubs, which has millions members, should not be punished. Platini said to me that I was right, but he could not agree with me as they have decision on this ( by decision he means rules, he misuses the word). This is how I look at to parties ( he means political parties and he means parties should not be punished either ) . I said I always talk about this, this is how I look at football clubs too. I told Şenes Erzik to work on this too ( He means Şenes he told Şenes Erzik to work inside UEFA not to punish Fenerbahçe SK, but to punish individuals only). You see where this case is at the moment ( by case he means Fenerbahçe SK’s match fixing case ). Fenerbahçe SK was banned for two years ( he means the ban from European competitions), but neither Turkish Football Federation nor UEFA  had Fenerbahçe SK relegated. This is what Mehmet Ali Aydınlar talk about at the congress…

The coversation continues and they talk about Mehmet Ali Aydınlar and congress.


On 6.16 minute RTE says his son : Ask Şenes Erzik ( he means Aziz Yıldırım to ask Şenes Erzik ) to explain what they spoke about at the meeting. ( He means that Şenes Erzih would approve RTE too that the conversation was as he says )

7 Ağustos 2014 Perşembe

UEFA'ya Baskıyı Arttırıyoruz

Değerli Arkadaşlar,

UEFA'nın CAS kararında ortaya çıkan ve şikecileri açıkça koruduğunu netleştiren tutumundan sonra UEFA üzerinde kurduğumuz baskıyı arttırmaya devam ediyoruz.

Kişilere verilen cezaların hala açıklanmamış olması, şike yapan kulüplere Avrupa kupalarında gerekli cezaların verilmemiş ve ligden düşürülmemiş olması ve son olarak da UEFA'nın şikayet hattına bırakılan mesajların filtre yoluyla engellenmeye çalışılması ve bırakılan mesajların da silinmesi UEFA'nın satılmış olduğunu kanıtlamıştır.

UEFA'yı bu maille başta İsviçre'deki millet vekilleri, hakimler, savcılar olmak üzere Avrupa'daki bütün yetkili ve etkili kişi ve kuruma şikayet ediyor ve gereğinin yapılmasını istiyoruz.

Mailin Konu Kısmına ''Is UEFA part of match fixing scandal?'' yazabilirsiniz.



Mail Metni:

Dear All;

As you all know UEFA, head of European football, is obliged to protect the integrity of the game with help of its disciplinary regulations according to its statutes. On the other hand all federations  in Europe are run under theircontrol and they also are obliged to rule football in their countries according to written regulations and disciplinary measures…

Despite their clear duties and responsibilities, both UEFA and Turkish Footbal Federation (TFF) have been protecting match fixers for over three years by not applying necessary sanctions stated in their disciplinary regulations.

Both organisations are supposed to protect the integrity of this game and make sure ‘Fair Play’ and ‘Zero Tolerance’ is maintained in all organisation, but despite verdicts given by Turkish Court, UEFA Disciplinary Body and CAS, neither the teams nor the individuals involved in match fixing have been punished according to the rules.

With UEFA’s and TFF’S help all individuals found guilty of match fixing, who were also centenced to impirisonment by Turkish court, are still active in football and this outlaw approach pushed sponspors and fans away from football in Turkey.

It stated in UEFA’s and TFF’s statutes and regualtions that all teams involved in match fixing must be relegated and all individuals involved in same crime must bee banned from football for life, but neither UEFA nor TFF applied these sanctions yet even it has been over a year since the trials are over…

UEFA even rejects people, who file in a complaining report regarding Turkish match fixing case at the Integrity line run by UEFA. (https://uefa.integrityline.org/# ). They either use filter so people can not proceed with their application or delete the completed forms. This alone proves how corrupted UEFA is…

Please see the clauses below from Astana Resolutions signed by UEFA and TFF in fight against match fixing and CAS award, which explains clearly how UEFA and TFF protected match fixer Fenerbahce SK  from heavier sanctions.

CAS AWARD:
575. In practise, this spectrum would mean that a "standard" match-fixing offence would, in principle, have to be sanctioned with a two-year period of ineligibility. In case of particularly serious match-fixing offences a higher sanction would have to be imposed and in case of mitigating circumstances the standard two-year period of ineligibility would have to be reduced.

576. In light of this spectrum of sanctions and considering that the match-fixing attempts initiated by Fenerbahce's officials were particularly serious in comparison with previous match-fixing cases, the Panel has no doubt to determine that a sanction from the higher region of this spectrum is warranted. The Panel thereby specifically considers the fact that Fenerbahce officials attempted to fix four matches, that multiple high-ranked Fenerbahce officials were involved in the match-fixing scheme and that the match-fixing operations were conducted and orchestrated from the top administrative level of the club.


577. However, as UEFA did not file an independent appeal against the Appealed Decision, the Panel finds that it is limited in its discretion to sanction Fenerbahce as it deems fit because it cannot go beyond the sanction imposed by the UEFA Appeals Body. This would constitute a ruling ultra petita. As such, the Panel cannot impose a higher sanction than a two-year period of ineligibility (in addition to the period of ineligibility already served through the equivalent of the "administrative measure") in the present appeals arbitration proceedings.


ASTANA RESOLUTION:
Article - 5.       Pursuant to their own Regulations and practice and subject to the application of national law, to:

f)       Ensure that, in addition to individuals, clubs are also held responsible and sanctioned in circumstances where those with authority to act on behalf of the club are involved in match-fixing, attempted match-fixing, or any other form of corruption linked to match-fixing;

g)      Exclude match-fixing, attempted match-fixing, and any other form of corruption linked to match-fixing from any kind of statute of limitations.

Article - 10.     All member associations of UEFA re-affirm that match-fixing, attempted match-fixing or other forms of corruption linked to match-fixing must be met with strong and sporting sanctions, such as the possibility of lifetime bans for officials, players, coaches or referees, and measures such as the deduction of points and/or relegation and/or exclusion from competition for clubs.


As a responsible person  and/or organisation you alla re responsible to make sure UEFA obey its own rules in order to make sure the integrity of football is protected, otherwise bribery and match fixinf will spead accross Europe and the soul of this game will die, thanks to UEFA.
Best regards,

Adınız Soyadınız



Mail Adresleri:

office@oefb.aturbsfa.kbvb@footbel.com;  bfu@bfunion.bgj.fortf11@gmail.com; 
eac-sport@ec.europa.eu ; info@scottishfa.co.ukjmdorsey@questfze.com;
ethics@olympic.org;  sport@coe.int; dee@culture.grBRE@minbuza.nl;
info@dfb.de; communique@thefa.com; office@oefb.at; webmaster@fff.fr; epo@epo.gr; rfef@rfef.es; figc.affarigenerali@figc.it; international@figc.it; sfv.asf@football.ch; concern@knvb.nl; office@oefb.at; urbsfa.kbvb@footbel.com; bfu@bfunion.bg; info@hns-cff.hr; dbu@dbu.dk; facr@fotbal.cz; mlsz@mlsz.hu; svff@svenskfotboll.se; info@scottishfa.co.uk; info@fai.ie; info@faw.co.uk;