Milli takımımızın dün akşam Hırvatistan karşısında ortaya koyduğu futbol ve kendi saha ve seyircisi önünde aldığı 3-0'lık yenilgi ne yalan söyleyeyim benim de beklemediğim bir sonuçtu. Benim kendimi savunacak mazeretim var zira ben Hırvatistan'ı son zamanlarda hiç seyretmedim ve değerlendirme imkanım da olamadı ama dün akşam gördüm ki bu iş için milyonlarca avro para alanların da benden pek bir farkı yokmuş, hatta onlar takımlarına bile benim kadar güvenmiyorlarmış. Burada hala daha ne başarısı olduğu için milli takımın başına getirildiğini bilmediğim Guus Hiddink'e değinmeden geçemeyeceğim. Geldiği zaman da söylediğim gibi, kendini kafa olarak emekli etmiş birinden medet ummak olsa olsa ahmaklıktır. Maç sonu açıklaması gerek bize gerekse yaptığı işe karşı olan saygısını ve bağlılığını bir kere daha gözler önüne serdi. Utanmadan sıkılmadan siz zaten Hırvatistan'ı yenecek bir takım değilsiniz ve bu sonuç ta gayet normal dedi ve Türkiye'yi şark olarak gören aşağılık Avrupa'lı tavrı ve düşüncesiyle de bizi duygusallıkla ve sistemsizlikle suçladı. İyi de, Allah'ın Hollanda'lı Montofonu, bu sonuçları almak için bizim sana ne ihtiyacımız vardı, yanındaki o Oğuz denen mal da gayet rahat bu sonuçları alacak kapasiteye sahip. Gerçi TFF'nin başkanı ve yöneticileri adam olsalar bu konuşmanın ardından seni orada tutmazlardı ama onlar hala şikecileri nasıl kurtarırızın derdinde olduğundan bu konuda pek yapacakları birşey yok gibi.
Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek gerek, dün akşam seyrettiğim Hırvatistan gerek oyun kurgusu gerekse oyun disiplini olarak mükemmel bir takım. Belki dünya çapında bir yıldızları ya da maçı tek başına alacak oyuncuları yok ama oyunun her alanında takım halinde hareket eden, takım halinde topun arkasına geçen, bloklar arası bağlantıyı çok iyi kuran bir takım Hırvatistan. Basketbol'daki alan savunması anlayışını futbola mükemmel uyarlamışlar. Bunun karşılığında da bize bir tane bile gol pozisyonu vermediler. Tabi bunda bizim oyuncularımızın ruhsuz ve etkisiz futbolunun da payı büyük. Hırvatlar dün akşam futbolun gerektirdiği bütün doğruları yaptılar ve belki de daha farklı kazanabilecekleri bir karşılaşmayı alınlarının akıyla ve bileklerinin hakkıyla farklı kazandılar.
Gelelim madalyonun diğer yüzüne, yani bizim milli takımımızın değerlendirilmesine. Balık baştan kokar misali, bağlı olduğu kurum olan TFF'nin asıl amacı olan Türk Futbolu'nu yönetme ve geliştirme işlevini yerine getirmek yerine, şike yapan kişi ve takımları korumayla ve kollamakla meşgul olması bu günlerin aslında çoktan habercisiydi. Önce şunu söylemek gerekir ki, dün akşam sahada bulunan futbolcuların hiçbir tanesi başarılı değildi ve giydiği o formanın hakkını da veremedi. Gerek yaşanan futbol dışı olayların yarattığı konsantrasyon bozukluğu gerekse teknik heyetin yaptığı oyuncu seçimi ve taktik hataların da bunda payı büyüktü. Fenerbahçe'li futbolcular büyük bir yıkım içindeler, idianame'nin açıklanmasıyla başlarına gelecek olanları sanırım en sonunda anlamış olacaklar ki tartışmasız son yıllarda yerlerinin en iyileri olan Gökhan Gönül ve Volkan Demirel yaptıkları hatalar ve sergiledikleri ruh haliyle dün akşam sahada olmamamları gerektiğini gösterdiler. Gerçi bu oyun anlayışı ve form durumuyla yerlerine başkaları oynasa da sonuç pek farklı olacak gibi durmuyordu ama yinede alternatif isimler daha doğru tercih olabilirdi. Bu düzensizlik ve yılgınlık içinde geçen senenin en iyi savunma ikilisi olan ve maçtan önce mantıklı tercih olarak gözüken Giray-Egemen tercihi bile maya tutmadı. Gerçi en az 1 senedir bu bölgede beraber oynamaları gereken bu ikilinin ancak bu maçta böyle bir şans yakalamış olması da ayrı bir tartışma konusu.
Akşamki maçı aslında takım olarak değil de millet olarak kaybettik. Bu mağlubiyet sonuç olarak Türkiye'nin kaybetmesi anlamına geliyor ama hala bunu idrak edemeyenler var. Tuttukları takımın formasıyla maçları seyreden seyircilere alışık olduğumuz bir gerçek, ama bunu milyonların gözü önünde, yorumculuk adı altında yapanları gördükçe insan kendini tutamıyor. Şikeci Aziz Yıldırım'ın yalakalığını yapmasına alıştığımız Rıdvan Dilmen'in düzenli yaptığı Metris ziyaretlerinde ne tür talimatlar aldığını anlamak için dahi olmaya gerek yok. Yenilen ilk iki golde en büyük sorumluluğun Gökhan Gönül ve Volkan Demirel'e ait olduğu apaçık ortada iken, tasmasını elinde tutanların da beklentilerini boşa çıkarmamak için her fırsatta Trabzonspor'lu futbolculara ve taraftara çamur atması dikkatimizden kaçmadı. Taraftara küfür eden Volkan'ı savunması da herkesin kendi gibi olduğunu düşünmesinden ötürü olmalı. Şunu bilki Rıdvan efendi insanlar kendilerine küfür edenlere tepkisiz kalmaz ama sende bunu anlayacak ne kapasite ne de karakter var. Dedik ya balık baştan kokar. Maalesef futbolumuz, son yaşanan olaylarda da görüldüğü üzere mafya'nın ve çetelerin eline teslim edilmiş. İş adamı kılığındaki kan emicilerin kendi çıkarları ve maddi manevi kazanımları için ellerinde oyuncak olmuş. Bu düzenin milli takıma yansıması da kaçınılmazdı. Milli takımımızın dün akşam içine düştüğü durum bir kez daha gösterdi ki, Türkiye'de futbol bitmiştir hem de tüm sistem çökmüştür ve ne yazık ki altında da Türk insanı ve futbol seyircisi kalmıştır. Artık yetkilerin sorumluluklarının bilincine varması ve gerekli adımları atması gerekmektedir. Artık çok geç olamadan birşey yapılmalı demeyeceğim zira artık çok geç. Bu enkaz temizlenmeli ve yeni bir düzen kurulmalıdır. Bu düzen de adil ve tarafsız olmalıdır.
İlk yapılması gereken sen ben kavgasını bırakıp yanlışların tesbit edilmesidir. Teknik ve sistem konularına girmeden genel olarak şöyle özetleyebilirim yapılması gerekenleri.
1) Milli takım teknik heyeti tamamıyla değiştirilmeli, yerlerine hak eden kişiler getirilmeli
2) Milli takım oyuncularına pirim verme sistemi ortadan kaldırılmalı. O formayı para için değil onur için giyenler seçilmeli.
3) Ahbap çavuş ilişkileri ile oyuncu ve teknik yardımcı seçimine son verilmeli.
4) Hak edene forma teslim edilmeli. İlle oyuncunun İstanbul'un malum 3 takımına transfer olması beklenmemeli (örnek egemen).
5) Milli takıma artık bir oyun şablonu yerleştirilmeli ve alt yapılarda da aynı sistemle oynanmalı.
6) Milli takımlar arasında gerçekçi bir bağ kurulmalı, herkesinkendi başına buyruk hareket etmesi ve milli takımı yolunacak kaz olarak görmeleri engellenmeli.
Bütün bunlar yapıldıktan sonra daha detaylı çalışmalar ve sistemin yeniden kurulması işleri yapılabilir ama sanırım ilk önce yaılması gereken ise gerçekten de bunları istemek ve kendimize yalan söylemeyi bırakıp gerçekleri görmek. Kendimizi dev aynasında görmeyelim ama gücümüzün ve potansiyelimizin de farkında olalım. En azından Alman'ların neyi doğru yaptığını araştıralım ve üstüne bir model oluşturalım. Binlerce Türk gençi içinden onlarca futbolcu çıkarıyorlarken, biz milyonlarca Türk genci'nin içinden bir milli takım çıkaramıyoruz ve onların yetiştirdiği futbolcuları kapıp hazıra konmak yerine kendi futbolcularımızı yetiştirelim.
Ulu Önder M. Kemal Atatürk'ün de söylediği gibi; ''Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur''.
Saygı ve sevgilerimle,
Kuyumcu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder