3
Temmuz 2011 sabahı yaşanan tutuklamalar sonrası bu sefer şampiyonluğumuzu
çalanların yaptığı hırsızlık yanlarına kalmayacak diye umutlandıysak da gerek
ülkedeki bütün kurumların şikecileri korumak için seferber olması gerekse başta
Trabzonspor kulübü olmak üzere Trabzon camiasının hak aramak yerine bir köşeye
çekilmesi taraftarın bu hevesini kursağında bıraktı…
Yaşanan
ilk şokun ardından harekete geçen şike lobisi, başta siyaset olmak üzere
ellerinde bulunan bütün silahları kullanıp bu işten ceza almadan kurtulmanın
yollarını ararken, Trabzonspor camiası bırakın hakkını almak için mücadele
etmeyi, yaşanan kepazeliğe tek kelime bile etmiyordu.
Sadri
Şener ve yönetimi bile kendi arasında kenetlenemedi. Bu dönemde Trabzonspor yönetimi, TTF ve UEFA’ya yapılması
gereken resmi başvurulardan bir tanesini bile yapmayarak taraftarı oyalama
yoluna gitti. Bir yandan dava sırasında kendi yönetimi dahil tüm camia
tarafından yalnız bırakıldığını söyleyen ama uzatılan yardım ellerinin hiç
birini kabul etmeyen Sadri Şener, diğer yandan attığı ve atmadığı bütün
adımlarla Trabzonspor’un lehine değil aleyhine işler yapıyordu…
Operasyon
sonrası toplanan Kulüpler Birliği, TFF’ye verdiği imzalı dilekçe ile ‘küme
düşme kaldırılsın’ talebinde bulunurken, Galatasaray ve Bursaspor
kulüplerinin imzalamadığı bu dilekçe de maalesef Trabzonspor kulübü adına da
imza atılıyordu… Bununla da yetinmeyen Sadri Şener ve ekibi, camiadan
ve taraftar gruplarından gelen bütün uyarılara rağmen önce Mehmet Ali Aydınlar’ı,
daha sonra da Yıldırım Demirören’i destekleyerek Trabzonspor’un hakkının gasp
edilmesini hızlandırmada katkıda bulunmayı da ihmal etmiyordu.
2004
ve 2005 senelerinde Metin Tokat ve Cem Papila aracılığıyla şampiyonluklarımızın
çalındığı dönemde Federasyon başkanı olan Levent Bıçakçı’nın kulüp avukatı
olarak işe alınması, bununla da yetinilmeyip şike davasında Fenerbahçeli
sanıklara hizmet eden ve Nihat Özdemir'in firması Limak'ın avukatının kulüp avukatlığına getirilmesi,
Türkiye’de düzenlenen ve UEFA ile FIFA yetkilerinin de yer aldığı toplantıya davet
edilmesine rağmen gidilmemesi, görevde bulundukları süre boyunca gerek Mehmet Ali
Aydınlar ve kurulları, gerekse Yıldırım Demirören ve kurulları hakkında bütün
kural ihlallerine rağmen suç duyurusunda bulunulmaması ve dava açılmaması da Şener ve
ekibinin diğer eylemleri ya da eylemsizlikleriydi.
Görevi
Sadri Şener’den devralan İbrahim Hacıosmanoğlu ve ekibi de uzun süre taraftarı
oyalama yoluna gitmiş, verdiği sözleri tutmadığı için kendisinden hesap soran
taraftarlarla kavga etme boyutuna gelmiş hatta bazı taraftarları kendisine noter
tasdikli ihtar çekmek zorunda bırakmıştır… Çekilen ihtarda İbrahim Hacıosmanoğlu ve ekibine sorumlulukları hatırlatılmış, UFA kararına rağmen söz verdikleri adımlarınm atılmamasının hesabının sorulacağı belirtilmiş, hatta bu yönde bir ilan da yerel gazetelerde yayınlatılarak hem İbrahim Hacıosmanoğlu hem de yönetimi uyarılmıştır...
Bir ayda getireceğine söz
verdiği kupa için mücadele etmek yerine seçim otobüslerinde gezmeyi tercih
eden İbrahim Hacıosmanoğlu, yine aynı dönemde yaptığı açıklamalarla kulübü zor duruma sokmuştur…
Her ne olduysa (fenerbahçe, UEFA'yı bağlayıp, RTE tarafından İHO'ya başvuru yapma izni verildi) ani bir keskin dönüşle doğru adımlar atmaya başlayan Hacıosmanoğlu, Trabzonspor kulübünün sürecin en
başında yapması gerekenleri yapmaya başladı. Önce hukuk kurulu oluşturuldu,
ardından TFF ve UEFA’ya gerekli başvurular yapıldı ve Trabzonspor kulübü iki
buçuk sene sonra da olsa hakkını aramaya başladı. Kaybedilen onca zamanı bir
kenara koyarsak bu adım yerinde bir adımdı ama öte yandan şike cephesinde atı
alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti ve bunun böyle olduğu CAS tarafından açıklanan
gerekçeli kararda ortaya çıkmıştı. ( Burada ne demek istediğimi bir sonraki
yazıda CAS kararını incelerken anlatacağım ).
Yıldırım
Demirören Federasyonu’na Sadri Şener tarafından ince zekâ örneği olarak sokulan
TFF üyeleri Taylan Üner ve Mustafa Beyazlı’nın TFF içinde dönen hukuksuzluğa göz
yummaları, TFF Yönetim Kurulu üyeleri olarak UEFA’ya bu durumla ilgili yazılı
ya da sözlü bir bildirimde bulunmamaları, hatta bu konuda canlı bir basın
toplantısı dahi düzenlememeleri ve Trabzonspor camiasının da bu duruma ses
çıkarmaması da mantıkla izah edilecek bir durum değildir.
Süreç
içerisinde şehrin milletvekilleri başta olmak üzere, köklü aileleri,
siyasileri, sanatçıları ve aklınıza gelebilecek şehirle özdeşleşmiş tüm kişiler
tarafından mücadelenin ve Trabzonspor’un yalnız bırakılmış olması gerek şehir
gerekse camia adına utanç kaynağı olarak tarihin sayfalarında ve
hafızalarımızda yerini aldı.
Geride
kalan 3 seneyi aşkın süre zarfında Trabzonspor kulübünün yapması gereken her
şeyi Trabzonsporlu taraftarlar yapmaya çalıştı…
Bazı
taraftar gruplarının öncülüğünde hem İstanbul’da hem de Trabzon’da TFF’yi ve
şike davasındaki tutumu protesto yürüyüşleri düzenlendi. UEFA, FIFA ve
Avrupa’daki federasyonlar mail, faks ve kuryelerle gönderilen şike
bilgilendirme dosyalarıyla her türlü gelişmeden haberdar edildi, Avrupa’nın
saygın gazetelerinde Türkiye’deki şike skandalı ile ilgili makaleler
yayınlanması sağlandı...
Bu
makalelerden bazıları İngiltere’nin The Times gazetesinde Ashling O’Connor
imzasıyla yayınlanan haber, France Football dergisinde Philippe Auclair
imzasıyla yayınlanan haber, Almanya’nın saygın gazetelerinden biri olan Süddeutsche Zeitung’da Thomas Kistner imzasıyla yayınlanan çeşitli haberler, İngiltere’nin saygın spor
sitelerinden Sporting Intelligence’de yayınlanan şike makalesiydi. Bunun dışında özel bir ekip aracılığıyla sürekli temasta olunan
Avrupalı 400 önemli gazeteci sayesinde Avrupa’da ne zaman bir şike haberi
yapılsa muhakkak bir paragraf da Türkiye’deki şike davasından bahsedilmesi
sağlandı.
Danimarka’da, Play the Game Org’un düzenlediği ve dünyanın dört bir yanından önemli
yazarların, akademisyenlerin ve spor adamlarının katıldığı uluslararası bir
konferansta şike davasıyla ilgili sunum yapılarak katılımcılar bilgilendirildi, başta İstanbul ve
Trabzon olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrinde hala devam eden Temiz Futbol
Eylemleri düzenlendi. Bu kadarla da yetinilmedi ve Temiz Futbol Eylemleri UEFA
ve FIFA genel merkezlerinin önüne taşındı, hatta Avrupa’nın bir çok şehrinde de
düzenli gösteriler gerçekleştirildi.
UEFA
Disiplin Kurulu ve UEFA Temyiz Kurulu üyeleriyle temas kurulup bilgi verildi,
CAS hakemlerine ulaşıldı, konuyla ilgili taraftarı bilgilendiren radyo
programları yapıldı, twitter üzerinden taraftarlar organize edildi, Avrupa
Birliği Şike Komisyonuyla, AB Spor bakanlarıyla bağlantılar kuruldu ve onlara
konu hakkında bilgiler verilip yardımları istendi, FIFA Genel Sekreterine
İstanbul’daki U20 Dünya kupası kura çekimi sırasında elden kapsamlı bir şike
dosyası verildi, UEFA ve FIFA’nın açmış olduğu şikayet hatlarına binlerce
şikayet bırakıldı, UEFA ve FIFA müfettişleriyle kurulan temaslarda davanın
takipçisi olunduğu iletildi ve görevlerini yapmaları istendi, İsviçre’nin
saygın gazetelerinin birinde UEFA ve FIFA yetkililerini göreve çağıran bir ilan
yayınlatıldı, bütün bunlar yapılırken yaklaşık 200 ayrı seferde düzenlenen 200
farklı mail ve faksla Avrupa’da ne kadar kişi ve kurum varsa milyonlarca mail
ve on binlerce faks yollandı ve şike davası gündemde tutulmaya çalışıldı…
Bunların
yanında Trabzon’da çok önemli iki ayrı konferans düzenlendi ve bu
konferansların ilkine Erman Toroğlu, ikincisine ise dünyaca ünlü bir yazar olan
ve şike konusunda uzman olarak kabul edilen Declan Hill konuk olarak katıldı…
Trabzonspor yönetimlerinin ellerinde yetki olmasına rağmen yapmadığı bir başka
iş daha taraftarlarca yapıldı ve önce Mehmet Ali Aydınlar daha sonra da PFDK
üyeleri hakkında Türkiye’nin dört bir yanındaki savcılıklara suç duyurusunda
bulunuldu ve ne acıdır ki bu suç duyuruları taraftarların bu davada taraf
olamayacağı gerekçesiyle reddedildi, oysa davanın tarafı olan Trabzonspor
benzer bir suç duyurusu yapsaydı durum çok farklı olacaktı…
Bütün
bunların sonucunda UEFA’nın davayı kapatması engellendi ve Fenerbahçe ve
Beşiktaş’ın UEFA Disiplin Kurulu tarafından yargılanıp ceza almalarına katkıda
bulunuldu… Oysa bunları yapmak Trabzonspor yönetimlerinin göreviydi ama
maalesef bu görev taraftarlar tarafından yapılmak zorunda kaldı.
Gelinen
noktada Trabzonspor Kulübü, henüz hakkını gasp eden Mehmet Ali Aydınlar,
Yıldırım Demirören ve onların kurulları hakkında bir suç duyurusunda bulunmuş
ya da dava açmış değil… CAS gerekçeli kararını ve UEFA’nın tavrını
inceleyeceğimiz bir sonraki yazıda da görüleceği üzere şike lobisinin
bağlantıları UEFA içine kadar ulaşmışken kulübün içinde bulunduğu bugünkü
sessizlik ve UEFA’nın kararının beklenmesi de zaman kaybından başka bir şey
değil.
Bir
sonraki yazımızda ‘CAS Gerekçeli Kararı ve UEFA’nın Değişen Tavrı’nı anlatmaya
çalışacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder