İlk
yazıda belirttiğimiz üzere 1. ve 2. Etik kurullarının raporları arasında gözle
görülür bir fark dikkati çekiyordu. İlk Etik Kurul raporu, önlemler alınmadan,
yani şike yapanların aklanması emredilmeden önce hazırlandığı ve bütün deliller
incelendiği için sadece Fenerbahçe kulübünün 5 maçta şike yaptığı, 6 maçta
teşvik verdiği ve 3 maçta da şikeye teşebbüs ettiği tespit edilmiş ve rapora işlenmişti.
Dile kolay Fenerbahçe Spor Kulübü, başkanı Aziz Yıldırım’ın kurduğu ve
liderliğini yaptığı şike örgütü aracılığıyla toplam 14 maçta şike ve teşvik
faaliyetinde bulunmuştu ve bu skandalı örtmek kanunlar çerçevesinde mümkün
olmayacaktı.
Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu dönemde akıl hocalığını yapan Rıdvan Dilmen ve
kardeşi Mustafa Erdoğan’la düzenli olarak gerçekleştirdiği Pazar
kahvaltılarının meyvesi olan ‘şike sahaya yansımadı’ safsatası NTV
Spor ekranlarında Rıdvan Dilmen tarafından dillendirilmeye başlanmış, şikeyi aklamak için atanan Yıldırım Demirören’in de 30.04.2012 tarihindeki
açıklamalarıyla da fikre ‘resmiyet’ kazandırılmıştı. Geriye
bir tek adım kalıyordu; o da dosya hakkında karar verecek olan PFDK’nın
açıklayacağı malumun ilanı…
İkinci
Etik Kurulu’nda yapılan bütün ayıklamalara rağmen şike yok denilemeyen raporun
ışığında, çalınan minareye kılıf uyduramayan PFDK üyeleri, eldeki minareye göre
bir kılıf dikip, bunu da alelacele yapmışlardı. Öyle ya; hem kişilere ilgili
maçlar dolayısıyla cezalar verip hem de ceza verilen maçların anlaşıldığı gibi
bitmesine rağmen ‘şike sahaya yansımadı’ demek sadece zekâ seviyesiyle değil
aynı zamanda da ahlak seviyesiyle alakalıydı ki, bu konuda da sıkıntı
çekilmemişti.
Ulusal
medyanın, şikecilerin resmi yayın organı gibi yalan ve maniple haberlerle halkı
kandırdığı noktada, PFDK üyelerinin ‘Şikeden dolayı tüzel kişiler zarar görüp
hak talebinde bulunamaz’ tespiti, ‘Trabzonspor’un ileride talep edeceği hakkın
önüne geçmek’ için atılan bir adım olsa da bunu dile getirecek kimse
olmadığı için çoğunluğun haberi dahi olmadı. Aynı PFDK üyeleri bir mucizeye
daha imza atarak ‘Tüzel kişilerin yapılan şikeden menfaat sağlayamayacağı’
tezini de resmileştirmiş ve böylece ‘şike yapılmış olsa da bu Fenerbahçe
Kulübü’nü bağlamaz’ demişlerdir…
Bütün
bunlar yaşanırken, TBMM’de bulunan partilerden AKP, CHP ve MHP tarihlerinde hiç
olmadığı kadar büyük bir uyum içerisinde sabahlara kadar çalışıp ‘Şikecileri
aklama yasasını’ meclisten geçirmişler, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün
yasadaki adaletsizliği hazmedemeyip yasayı tekrar görüşülmek üzere meclise
göndermesi de bu üç şikeperver partiyi durduramamış ve yasa aynen onaylanarak
tekrar meclisten geçirilmiştir.
Bununla da yetinmeyen 'Şikeperver üçlü', hapiste bulunan Aziz Yıldırım için 'şahsa özel' bir bedelli askerlik yasası çıkararak, sahte çürük raporuyla askerden kaçan bir şahıs, cezalandırılmak yerine ödüllendiriliyor, hapisteyken terhis belgesi satın alması sağlanıyordu!
Yazıda
sürekli Sayın Başbakandan bahsediyor olmamız bu yazının siyasi bir algı
yaratmasına sebep olmasın… Zira mevcut hükumet AKP hükumeti olduğu için
şikecileri kurtarmayı öngören bu onurlu ve şerefli görev onlara kalmış gibi
görünüyordu. Oysa gerek CHP gerekse MHP başkanları ve milletvekilleri de süreç
boyunca hem Trabzonspor’un şampiyonluğunu şike yapan yöneticileri aracılığıyla
çalan Fenerbahçe Kulübü’ne hem de bu hırsızlığın baş sorumlusu Aziz Yıldırım’a
olan sevgi ve desteklerini dillendirmişti…
Öyle
ki Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi olmakla övünen CHP lideri Kemal
Kılıçdaroğlu, sahte çürük raporuyla Atatürk’ün kurduğu ordudan kaçmakta beis
görmeyen Aziz Yıldırım’ı hapisten çıkar çıkmaz ziyaret etmişti… Gerek
Kılıçdaroğlu gerekse partisinin milletvekilleri bu şike örgütüne destek
verirken, Atatürk’ün; ‘Ben sporcunun zeki çevik ve aynı zamanda
AHLAKLISINI severim’ sözünü unutmuşlar ya da ‘canım, ahlak olmasa ne olur’
düsturunu benimsemişlerdi…
Hükümetin
ve ana muhalefetin şikeyi ve ahlaksızlığı son sürat desteklediği noktada
Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli ve partinin bazı
milletvekilleri de ‘şikeci hamisi’ payesinde hisse sahibi olmak istemişler,
UEFA’nın Türk takımlarına yaptığı haksızlıkların kabul edilemez olduğu yönünde
buyruklarla meydana atılmışlardır…
Oysa
UEFA, Türk takımlarına haksızlık yapmamakta, bilakis şampiyonluğu şike yoluyla
çalınmış olan bir Türk takımının, yani Trabzonspor’un hakkının yenmesinin
cezasını vermekteydi ama maalesef kendi ülkesinde Trabzonspor bir Türk takımı
olarak görülmüyordu. Hem de Trabzonlular’ın oylarıyla mevki ve makam sahibi
olmuş kişiler tarafından.
Bütün
bu gelişmeler cereyan ederken şike lobisinin TFF içerisindeki uzantıları son
sürat çalışmakta ve kendilerine verilen görevi yerine getirip şikecileri
aklamaya gayret göstermekteydi… TFF’nin disiplin talimatnameleri değiştirilmekte,
UEFA’nın benzer davalarda aldığı kararlar kasıtlı bir şekilde yanlış tercüme
edilerek kuralsızlıkların önü açılmakta, mahkeme kararları görmezden
gelinmekte, şike cezası onaylanan kişiler futbolun içinde tutulmaya devam
edilmekteydi…
Şike
davasında bazı sanıkların avukatlığını yapan kişilerin aynı zamanda TFF
kurullarında görevli olması, hatta Etik Kurulu başkan vekili Burak Öder’in Fenerbahçe Kulübü asbaşkanı Ali Koç'un mensubu olduğu Koç ailesinin ünüversitesi olan Koç
Üniversitesinde göreve getirilmesi çoğularının bildiği ya da dillendirilen bir
olay değildir. PFDK’nın verdiği hukuksuz kararı onayan Tahkim Kurulu Başkan
Vekili Murat Balcı’nın da davadaki payı diğer kişilerle olan ilişkileri normal
bir insanın midesini rahatça bulandırabilecek cinstendir. Merkezi, kurucuları arasında Şekip Mosturoğlu'nun da yer aldığı 'Spor Hukuku Enstitüsü' olan bu yapılanma hem televizyonlarda boy gösteren üyeleri hem de TFF kurulları içerisinde yer alan üyeleri aracılığı ile şikenin aklanmasında tam bir maşa görevi üstlenmişlerdir.
Bunun
gibi bir çok kirli ilişkinin detaylı bir şekilde anlatıldığı çalışmayı Gökhan
Koç’un kaleminden ekteki linki tıklayarak okuyabilirsiniz ; http://blog.radikal.com.tr/spor/sike-surecinin-bilinmeyen-aktorleri-57041
Peki,
şike lobisi son sürat şike yapanları aklamak için yapılanmalar içine girerken
ve faaliyetlerini sürdürürken Trabzonspor kulübü ve camiası ne yapmaktaydı? Serinin
üçüncü yazısı olan ‘Şike Sürecinde Trabzonspor Camiası’ yazısıyla yarın bu konulara
değineceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder