Yazı
dizimizin bu bölümünde CAS’ın gerekçeli kararından yola çıkarak hem kararda
anlatılanları hem de UEFA’nın süreç içerisindeki tavrını inceleyeceğiz. Sizler
de göreceksiniz ki gerek Trabzonspor’un hakkını aramakta gecikmesi gerekse şike
lobisinin her türlü unsuru kullanarak yaptığı lobi çalışmaları, daha önceki
bölümlerde neden ‘Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti’ dediğimin açıklaması olacak…
CAS
gerekçeli kararına geçmeden önce CAS’ın tam olarak ne olduğunu anlatmak
gerekiyor. CAS; Uluslararası Spor Anlaşmazlıkları Kurumu’dur… Yani sporla
alakalı dünyanın her hangi bir yerinde iki ayrı taraf arasında bir uyuşmazlık
varsa ve bu uyuşmazlık hakkında verilen kararı taraflardan biri kabul etmiyorsa
son söz için CAS’a başvurabilir ve CAS’ın verdiği kararı kişiler,
Federasyonlar, UEFA ve FIFA kabul etmek zorundadır… Normal hayattaki hukuk sistemiyle
özdeşleştirecek olursak CAS, spor dünyasının Yargıtay’ıdır.
Merkezi
İsviçre’de olan CAS, 28.08.2013 tarihinde Fenerbahçe davasıyla ilgili verdiği
ve Fenerbahçe’nin Avrupa Kupalarından men edilmesine yaptığı itirazı reddettiği
kararın gerekçesini geçenlerde açıkladı ve görüldü ki Trabzonspor
taraftarlarının adalet beklediği kurum olan UEFA açık bir şekilde şike yapan
Fenerbahçe’yi korumuş…
Toplam
137 sayfadan ve 587 maddeden oluşan CAS gerekçeli kararının en can alıcı
noktaları 575, 576 ve 577. maddeleri… Bu maddelerde CAS şunu söylüyor; ‘UEFA
olarak Fenerbahçe kulübünü şikeden yargılayıp 8 seneye kadar Avrupa
kupalarından men etmeliydiniz ama siz yalan beyandan yargılayıp sadece 2 sene
ceza verdiniz… Bunun yanında Fenerbahçe’nin CAS’a yapmış olduğu itiraza itiraz
etmeyerek de CAS’ın davayı tekrar görüşüp Fenerbahçe’nin hak etmiş olduğu
cezayı vermesine de engel oldunuz. Bu şartlar altında CAS olarak sadece
Fenerbahçe’nin itirazını reddetmekle yetinebiliyoruz…’
CAS
gerekçeli kararında ortaya çıkan diğer bir ilginç nokta da ‘Fenerbahçe kulübü’nün şike
yaptığını kabul ettiğidir’. Şike yaptığı yönündeki karara itiraz
etmeyen Fenerbahçe kulübü, CAS’taki davada ‘Bir suça iki kere ceza verilmez’ savunmasıyla,
TFF’nin zaten Fenerbahçe’yi şike yaptığı gerekçesiyle cezalandırdığını, dolayısıyla UEFA’nın 2 sene daha ceza vermesinin haksızlık olduğunu savunmuştur
fakat CAS ilk cezanın tedbir ikinci cezanınsa yargılama cezası olduğunu
belirtmiş ve Fenerbahçe’nin bu tezini kabul etmemiştir.
Fenerbahçe
kulübünün diğer bir itiraz konusu da şike yaptığı maç sayısıdır. UEFA
müfettişinin hazırladığı iddianamede 4 maçla suçlanan Fenerbahçe, UEFA Disiplin
Kurulu tarafından 5, UEFA Temyiz Kurulu tarafından ise 8 maçla suçlanmıştır… Bu
durumu CAS’ta dile getiren Fenerbahçe’ye CAS, ‘Ben seni minimum sayı olan 4
maçtan yargıladım ama bu maçların hepsinde de en az bir üst düzey yöneticin
tarafından şike yapılmış ve bu liderliğini başkanınızın yürüttüğü organize bir
örgüt tarafından yapılmıştır’ demiştir.
Ne
yazıktır ki her yerde sahaya yansıyan şike bir tek Türkiye’de sahaya
yansıtılmamıştır!
Bu
noktada, UEFA’nın, Fenerbahçe'yi yargılarken emsal olarak kabul ettiği
davaların Yunanistan’ın Olimpiakos Valou ve Makedonya’nın Pobeda davaları
olduğunu belirtelim. Sadece birer maçta şike yapan bu iki takımdan Olimpiakos
Valou, 3 sene Avrupa Kupalarından men edilirken 4 lig birden düşürüldü… Pobeda
takımı ise ligde 3 küme düşürülürken Avrupa Kupalarından ise 8 sene men edildi.
İşte size UEFA’nın satılmış olduğuna
dair iki net delil. (Diğer yandan UEFA, Yunanistan'daki davada da benzer bir usulsüzlüğe göz yummuştur. Olympiakos'un da aralarında bulunduğu tüm liglerden 30'a yakın takımın karıştığı bahis şikesi organizasyonu Yunan federasyonu tarafından kapatılmıştır. Bu da faturanın Valou ve Kavala'ya kesilmesiyle olmuştur. Tabii bizde merkez fenerbahçe olduğu için hiç ceza vermedi)
UEFA’nın
süreç boyunca bu davaya karşı olan tutumundaki değişikliği görmek için 3 yıldır yapılan açıklamalara ve yaşananlara bakmakta da fayda var. Şike
skandalının patlak vermesinin hemen ardından Türkiye’ye müfettiş gönderen,
TFF’den Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligine gönderilmemesini talep eden, Ağustos 2011'de TFF’ye
gönderdiği mektupla TFF’nin şike yapan kulüplere gerekli cezaları vermesi
gerektiğini aksi takdirde UEFA’nın devreye girip gerekeni yapacağını söyleyen,
gerek Platini gerekse Infantino tarafından defalarca yapılan açıklamalarda
davanın yakından takip edildiği ve UEFA’nın ‘Sıfır Tolerans’ ilkesine çok önem
verdiğini belirten, İstanbul’da bizzat Başbakan’ın ‘kişilerle kurumlar ayrılsın’ önerisini önce Platini sonra da
Infantino’nun açıklamalarıyla reddeden, geçen sene İngiltere’de yapılan
toplantı sonrası disiplin uygulamalarını yazılı hale getiren ve Disiplin
Kurulu’nu yetkileri arttıran, şikede zaman kavramını ortadan kaldıran, bu sene
Mart ayında Astana’da bütün federasyonlarla ‘şike ile mücadele sözleşmesi’ imzalayan ve bu sözleşmede açıkça
kişilerle kurumlar ayrılamaz, kişilerin yaptığından kulüpleri sorumludur ve
şike yapılması halinde kulüpler küme düşürülmeli kişiler de futboldan men
edilmelidir diyen UEFA, sanki bütün bunları kendi dememiş, bu kurallar kendi
disiplin talimatnamelerinde yazmıyor ve benzer suçtan bundan önce başta
Juventus olmak üzere, Marsilya, Valou ve Pobeda takımları küme düşürülmemiş
gibi TFF’nin başta Fenerbahçe olmak üzere şike yapan takımları hala küme
düşürmemesine ve şike yapan kişilerin futbolun içinde kalmasına ses
çıkarmamakta… Kişilerle ilgili kararı 13 aydır açıklamayan UEFA, şike yapan
Aziz Yıldırım ve diğer çete üyelerinin futbolun içinde kalmasına ve bizzat
Sayın Başbakan tarafından suç örgütüne verilen ‘yeniden yargılama’ sözünün
hayata geçirilmesine katkıda bulunmuştur. UEFA da artık bu skandalın bir
parçasıdır ve CAS gerekçeli kararı yayınlandığı andan itibaren güvenilirliğini
kaybetmiştir.
Temasta
olduğum bütün Avrupalı gazetecilerin ortak kanısı, Platini’nin bu davaya karşı
tavrının Ankara’da Şenes Erzik’in de bulunduğu toplantıda Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan ile görüşmesi sonrası değiştiği yönünde… Gerek o görüşmede
konuşulanlar, gerek muhalefet parti liderlerinin süreç hakkında yorumları, gerekse uluslararası
boyutta yapılan lobi çalışmaları Fenerbahçe açısından meyvesini şu ana kadar
vermiş görünmekte ama unuttukları bir nokta var ki o da Trabzonspor
taraftarının asla bu davanın peşini bırakmayacağı ve davada haklı olan tarafın
da Trabzonspor olduğudur. Üstelik hem Türkiye’deki yargı hem de uluslararası
yargı Fenerbahçe’nin suçunu sabit görmüştür ki bu durum Trabzonspor’un elini
güçlendirmektedir…
Görüldüğü
üzere gerek şike lobisinin faaliyetleri, gerekse Trabzonspor’un hakkını
aramaması sayesinde 3 seneyi aşkın bir süre sonunda adalet hala sağlanamamıştır
ve Trabzonspor gerekli adımları atmazsa uzun bir süre daha sağlanamayacaktır…
Serinin
son yazısı olan ‘Şike Davasında Son Durum ve Trabzonspor’un Yapması Gerekenler’
başlıklı yazımız da yarın sizlerle olacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder