30 Ağustos 2014 Cumartesi

Şike Süreci Yazı Dizisi - Bölüm 4

CAS Gerekçeli Kararı ve UEFA’nın Değişen Tavrı


Yazı dizimizin bu bölümünde CAS’ın gerekçeli kararından yola çıkarak hem kararda anlatılanları hem de UEFA’nın süreç içerisindeki tavrını inceleyeceğiz. Sizler de göreceksiniz ki gerek Trabzonspor’un hakkını aramakta gecikmesi gerekse şike lobisinin her türlü unsuru kullanarak yaptığı lobi çalışmaları, daha önceki bölümlerde neden ‘Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti’ dediğimin açıklaması olacak…

CAS gerekçeli kararına geçmeden önce CAS’ın tam olarak ne olduğunu anlatmak gerekiyor. CAS; Uluslararası Spor Anlaşmazlıkları Kurumu’dur… Yani sporla alakalı dünyanın her hangi bir yerinde iki ayrı taraf arasında bir uyuşmazlık varsa ve bu uyuşmazlık hakkında verilen kararı taraflardan biri kabul etmiyorsa son söz için CAS’a başvurabilir ve CAS’ın verdiği kararı kişiler, Federasyonlar, UEFA ve FIFA kabul etmek zorundadır… Normal hayattaki hukuk sistemiyle özdeşleştirecek olursak CAS, spor dünyasının Yargıtay’ıdır.

Merkezi İsviçre’de olan CAS, 28.08.2013 tarihinde Fenerbahçe davasıyla ilgili verdiği ve Fenerbahçe’nin Avrupa Kupalarından men edilmesine yaptığı itirazı reddettiği kararın gerekçesini geçenlerde açıkladı ve görüldü ki Trabzonspor taraftarlarının adalet beklediği kurum olan UEFA açık bir şekilde şike yapan Fenerbahçe’yi korumuş…

Toplam 137 sayfadan ve 587 maddeden oluşan CAS gerekçeli kararının en can alıcı noktaları 575, 576 ve 577. maddeleri… Bu maddelerde CAS şunu söylüyor; ‘UEFA olarak Fenerbahçe kulübünü şikeden yargılayıp 8 seneye kadar Avrupa kupalarından men etmeliydiniz ama siz yalan beyandan yargılayıp sadece 2 sene ceza verdiniz… Bunun yanında Fenerbahçe’nin CAS’a yapmış olduğu itiraza itiraz etmeyerek de CAS’ın davayı tekrar görüşüp Fenerbahçe’nin hak etmiş olduğu cezayı vermesine de engel oldunuz. Bu şartlar altında CAS olarak sadece Fenerbahçe’nin itirazını reddetmekle yetinebiliyoruz…’

CAS gerekçeli kararında ortaya çıkan diğer bir ilginç nokta da ‘Fenerbahçe kulübü’nün şike yaptığını kabul ettiğidir’. Şike yaptığı yönündeki karara itiraz etmeyen Fenerbahçe kulübü, CAS’taki davada ‘Bir suça iki kere ceza verilmez’ savunmasıyla, TFF’nin zaten Fenerbahçe’yi şike yaptığı gerekçesiyle cezalandırdığını, dolayısıyla UEFA’nın 2 sene daha ceza vermesinin haksızlık olduğunu savunmuştur fakat CAS ilk cezanın tedbir ikinci cezanınsa yargılama cezası olduğunu belirtmiş ve Fenerbahçe’nin bu tezini kabul etmemiştir.

Fenerbahçe kulübünün diğer bir itiraz konusu da şike yaptığı maç sayısıdır. UEFA müfettişinin hazırladığı iddianamede 4 maçla suçlanan Fenerbahçe, UEFA Disiplin Kurulu tarafından 5, UEFA Temyiz Kurulu tarafından ise 8 maçla suçlanmıştır… Bu durumu CAS’ta dile getiren Fenerbahçe’ye CAS, ‘Ben seni minimum sayı olan 4 maçtan yargıladım ama bu maçların hepsinde de en az bir üst düzey yöneticin tarafından şike yapılmış ve bu liderliğini başkanınızın yürüttüğü organize bir örgüt tarafından yapılmıştır’ demiştir.

Ne yazıktır ki her yerde sahaya yansıyan şike bir tek Türkiye’de sahaya yansıtılmamıştır!

Bu noktada, UEFA’nın, Fenerbahçe'yi yargılarken emsal olarak kabul ettiği davaların Yunanistan’ın Olimpiakos Valou ve Makedonya’nın Pobeda davaları olduğunu belirtelim. Sadece birer maçta şike yapan bu iki takımdan Olimpiakos Valou, 3 sene Avrupa Kupalarından men edilirken 4 lig birden düşürüldü… Pobeda takımı ise ligde 3 küme düşürülürken Avrupa Kupalarından ise 8 sene men edildi. İşte size UEFA’nın satılmış olduğuna dair iki net delil. (Diğer yandan UEFA, Yunanistan'daki davada da benzer bir usulsüzlüğe göz yummuştur. Olympiakos'un da aralarında bulunduğu tüm liglerden 30'a yakın takımın karıştığı bahis şikesi organizasyonu Yunan federasyonu tarafından kapatılmıştır. Bu da faturanın Valou ve Kavala'ya kesilmesiyle olmuştur. Tabii bizde merkez fenerbahçe olduğu için hiç ceza vermedi)

UEFA’nın süreç boyunca bu davaya karşı olan tutumundaki değişikliği görmek için 3 yıldır yapılan açıklamalara ve yaşananlara bakmakta da fayda var. Şike skandalının patlak vermesinin hemen ardından Türkiye’ye müfettiş gönderen, TFF’den Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligine gönderilmemesini talep eden, Ağustos 2011'de TFF’ye gönderdiği mektupla TFF’nin şike yapan kulüplere gerekli cezaları vermesi gerektiğini aksi takdirde UEFA’nın devreye girip gerekeni yapacağını söyleyen, gerek Platini gerekse Infantino tarafından defalarca yapılan açıklamalarda davanın yakından takip edildiği ve UEFA’nın ‘Sıfır Tolerans’ ilkesine çok önem verdiğini belirten, İstanbul’da bizzat Başbakan’ın ‘kişilerle kurumlar ayrılsın’ önerisini önce Platini sonra da Infantino’nun açıklamalarıyla reddeden, geçen sene İngiltere’de yapılan toplantı sonrası disiplin uygulamalarını yazılı hale getiren ve Disiplin Kurulu’nu yetkileri arttıran, şikede zaman kavramını ortadan kaldıran, bu sene Mart ayında Astana’da bütün federasyonlarla ‘şike ile mücadele sözleşmesi’ imzalayan ve bu sözleşmede açıkça kişilerle kurumlar ayrılamaz, kişilerin yaptığından kulüpleri sorumludur ve şike yapılması halinde kulüpler küme düşürülmeli kişiler de futboldan men edilmelidir diyen UEFA, sanki bütün bunları kendi dememiş, bu kurallar kendi disiplin talimatnamelerinde yazmıyor ve benzer suçtan bundan önce başta Juventus olmak üzere, Marsilya, Valou ve Pobeda takımları küme düşürülmemiş gibi TFF’nin başta Fenerbahçe olmak üzere şike yapan takımları hala küme düşürmemesine ve şike yapan kişilerin futbolun içinde kalmasına ses çıkarmamakta… Kişilerle ilgili kararı 13 aydır açıklamayan UEFA, şike yapan Aziz Yıldırım ve diğer çete üyelerinin futbolun içinde kalmasına ve bizzat Sayın Başbakan tarafından suç örgütüne verilen ‘yeniden yargılama’ sözünün hayata geçirilmesine katkıda bulunmuştur. UEFA da artık bu skandalın bir parçasıdır ve CAS gerekçeli kararı yayınlandığı andan itibaren güvenilirliğini kaybetmiştir.

Temasta olduğum bütün Avrupalı gazetecilerin ortak kanısı, Platini’nin bu davaya karşı tavrının Ankara’da Şenes Erzik’in de bulunduğu toplantıda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesi sonrası değiştiği yönünde… Gerek o görüşmede konuşulanlar, gerek muhalefet parti liderlerinin süreç hakkında yorumları, gerekse uluslararası boyutta yapılan lobi çalışmaları Fenerbahçe açısından meyvesini şu ana kadar vermiş görünmekte ama unuttukları bir nokta var ki o da Trabzonspor taraftarının asla bu davanın peşini bırakmayacağı ve davada haklı olan tarafın da Trabzonspor olduğudur. Üstelik hem Türkiye’deki yargı hem de uluslararası yargı Fenerbahçe’nin suçunu sabit görmüştür ki bu durum Trabzonspor’un elini güçlendirmektedir…

Görüldüğü üzere gerek şike lobisinin faaliyetleri, gerekse Trabzonspor’un hakkını aramaması sayesinde 3 seneyi aşkın bir süre sonunda adalet hala sağlanamamıştır ve Trabzonspor gerekli adımları atmazsa uzun bir süre daha sağlanamayacaktır…

Serinin son yazısı olan ‘Şike Davasında Son Durum ve Trabzonspor’un Yapması Gerekenler’ başlıklı yazımız da yarın sizlerle olacağız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder