İddianame açıklandıktan sonra ilk düşüncelerimi sizlerle yine BMN aracılığı ile paylaşmıştım. O günkü bilgi ve belgeler ışığında fotoğrafa bakıp, yazımı da Nasrettin Hoca’nın meşhur tavşan hikayesi ile bitirmiştim. Bu gün gelinen nokta ve gelişmeler üzerine de gelin isterseniz bitirdiğimiz yerden başlayalım, yani Nasrettin Hoca’dan.
Hoca bir gün sabah erkenden uyanmış bakmış ki ahırın kapısı ardına kadar açık, bir telaş içeri atmış kendini. Bakmış ahır bomboş, orada olması gereken eşek ahırda değil. Hemen dışarı atmış kendini sağı solu şöyle bir aradıktan sonra basmış feryadı. ‘Yetişin komşular, eşeğimi çalmışlar’. Soluğu Hoca’nın yanında alan komşuları Hoca’nın derdine derman aramak yerine başlamışlar Hoca’ya veryansın etmeye. Biri demiş aman Hocam bu kapının üstündeki kilit çok zayıf tabi kırıp çalarlar eşeğini. Bir diğeri onun bıraktığı yerden devam etmiş, ahırın hali de harap be Hocam, bu kadar yıkık dökük ahırdan tabi götürürler eşeğini. Durur mu bir diğeri, aman Hocam hırsız burnunun dibindeki ahıra giriyor eşeğini götürüyor ve senin ruhun bile duymuyor. Bütün bu söylenmelerden bıkan Hoca birden atılmış lafa ‘ Yahu, iyi güzel de hırsızın hiç mi suçu yok?’
Şimdi sevgili Trabzonsporlular gelinen nokta gösteriyor ki, yaşanan bu şike sürecinde hiç suçu olmayan tek bir kesim var o da şikeciler yani hırsızlar. Bunu ben demiyorum, sakın yanlış anlamayın. Bunu M. Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının yurdumuzu işgal eden ve onlara destek veren alçaklarla mücadele etmek üzere kurduğu Türkiye Büyük Meclisi’nin şu an koltuklarında oturanlar söylüyor. Hani asıl görevleri bizim vekilliğimizi yapıp, ülkeyi yönetmek olan ve bu iş içinde hatırı sayılı miktarda maaş alan kişiler. Seçildikleri günden bu yana, ülkenin hiçbir önemli sorununu çözmek üzere aralarında uzlaşamayan, yeni anayasa, terör, insan hakları, ekonomik sorunlar, komşu ülkelerle olan problemler, uluslar arası politika dahil hiçbir konuda ortak hareket edemeyen partiler konu şikecileri kurtarmak olunca ışık hızıyla hareket edip hep birlikte karar almışlardır. Üstelik Cumhurbaşkanı’nın yasayı tekrar görüşülmek üzere meclise geri göndermesine rağmen aynen onaylayarak geri göndermişlerdir. Bunu yaparken de mecliste oluşturdukları görüntü de aslında onların ne tabiatta insanlar olduğu ve orada oturmalarının asıl amacının ne olduğunu konusunda hepimize açık fikirler vermiştir.
Bu noktada değinilmesi gereken önemli bir nokta da seçim süreci boyunca Trabzonspor’u sakız gibi ağızlarından hiç düşürmeyen Trabzon millet vekillerinin konu şehrinin ve takımının haklarını savunmak olunca ortada görünmemeleri, hatta saklanacak delik aramalarıdır. Beyler bu şehir size kimlik vermiştir, bu şehir size makam vermiştir ve bu şehir size itibar vermiştir ama siz ilk önemli sınavda, soruları bile okumadan boş kağıt teslim etmiş ve bu şehre ve insanına ihanet etmişsinizdir. Bunun hesabı elbette sandıkta sorulacaktır, ama o zamana kadar en azından birazcık utanma duygunuz varsa bu şehre adım atmayın ve Trabzonspor’un adını da ağzınıza almayın.
İddianame’ye ve ortaya çıkan belge, bilgi ve delillere dönecek olursak, yapılanlar çok açık bir şekilde ortadadır. Aziz Yıldırım ve kurduğu çete toplam 13 maçta ya şike yapmış yada teşvik vermiştir. Bütün bunlarda delilleri ile açıkça ortaya konmuştur. Hal böyle iken bizim yıllardan beri çok iyi bildiğimiz ve şu günlerde yüzlerine iyice aşina olduğumuz satılmış şahıslar sürüye saldıran sırtlanlar gibi televizyon ekranlarına ve gazete sayfalarına saldırmış, büyük bir iştahla tasmalarının elinde olduğu kişi ve düzeni savunmak için fütursuzca hareket etmektedir. Bunu yaparken de Trabzonspor’a çamur atmaya ve içinde bulundukları pisliğe çekmeye çalışmışlardır. İddianame’yi beklediğimiz süreçte her ne kadar da bizim bu işlere bulaşmadığımıza olan inancımız tam olsa da, başarılı olmuşlar ve bir acaba duygusu yaratmışlardır. Ama bu duygu içinde bile hiç birimiz onların onursuz söylemlerinde bulunmamış eğer yaptıysak biz de düşelim demişizdir. İşte sevgili renktaşlarım aramızdaki fark budur, 28 yıl şampiyon olmamış, bu süreçte defalarca şampiyonluğu çalınmış bir takımın taraftarları olarak her zaman yaptığımız gibi dik durmuş ve onurun, haysiyetin, ahlakın yanında saf tutmuşuzdur ve şartlar ne olursa olsun safımızı da değiştirmeye hiç niyetimiz yoktur.
Bu süreç içerisinde M. Ali Aydınlar da kendisine verilen rolü iyi oynamış hem Trabzonspor’a aba altından sopa göstermiş hem de gönülden bağlı olduğu camiasını korumak için kendini feda etmiştir. Ellerine geçen bütün bilgi, belge ve Etik Kurulu raporuna rağmen gerekli kararları almamış, asıl niyetlerini de açıkça belli etmişlerdir. Süreci bulandırarak bekledikleri desteği almış ve işin adli ceza boyutunu halletmişlerdir. Bunda Sadri Şener’in de kulüplerin hazırladığı teklif metninde imzası olmasının payı olmuştur ve bu konuda kendisinin de bize bir açıklama borcu vardır.
Asıl mücadele şimdiden sonra başlayacak ve aynı güçler bu sefer düşmenin kaldırılması için harekete geçeceklerdir, hatta bu yönde çalışmalara başladıkları da bir sır değildir. Burada başlıca görev Sadri Şener ve yönetimimize düşmektedir. Her ne şartta olursa olsun böyle bir metnin altına imzanızı atmayın. Defalarca şampiyonluğumuzu çalanların hak ettiği yere Bank Asya 1. Lige düştüğünü görmek bu taraftarın en doğal hakkıdır. Bu halkta kaybolbuş olan adalet duygusunun da bie yerde teminini sağlayacaktır. Yapılması gereken bir diğer şey de TFF’den acilen bu yönde karar almasını talep edip Şampiyonluk Kupamızın iadesini istemektir. Ama Hırsızların müzesindeki kirli kupayı değil, bizim için özel olarak yaptırılması gereken yeni ve temiz kupayı.
Gelinen noktada iddianamedeki delil ve bilgiler ışığında da söyleyebilirim ki Trabzonspor temizdir. Art niyetli olmayan, zeka seviyesi normal olan her insan bunu hakkımızda yer alan iddiaların dayandırıldığı telefon konuşmalarını okuyunca anlayabilir. Bu takım 2010-2011 sezonunda alnının akıyla 82 puan toplamıştır ve elde ettiği şampiyonluğu da elinden almaya ne bu meclisin, ne TFF’nin, ne de satılmış medyanın gücü yeter. Şenol Güneş hocamızın da dediği gibi; Suç yokken suçlu arayanlar, suçlu varken suçluyu bulamamışlardır, daha doğrusu bulmak istememişlerdir. Aslında yukarıda saydığım kişi ve kurumların suçlu aramasına gerek de yok bir yerde, çünkü her sabah baktıkları ayna onlara suçluyu ömürlerinin sonuna kadar göstermeye devam edecektir.
Saygı ve sevgilerimle,
Kuyumcu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder