31 Ocak 2012 Salı

Deniz Bitti MAA Gitti, fb Küme Düşecek.

Türkiye Futbol Federasyonu başkanı Mehmet Ali Aydınlar (MAA) bugün yaptığı yazılı açıklama ile görevinden istifa ettiğini belirtti. Üzerinde durduğu en önemli nokta CAS Hakimi Av. Kısmet Erkiner’in bahsettiği ve 6 Eylül ve 3 Kasım tarihlerinde Federasyona ulaşan belgelerden kendisinin haberinin olmadığını ve UEFA yetkililerinin kendilerine farklı CAS’a farklı tavır aldığıdır.

CAS Hakimi Kısmet Erkiner  : "Türkiye Futbol Federasyonu, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden men edilmesi kararını UEFA'nın baskısıyla aldığını iddia ediyor. Şimdi elimde, Fenerbahçe'nin açmış olduğu davada UEFA'nın CAS'a vermiş olduğu savunma var. Bu savunmanın 6.3 paragrafında diyor ki UEFA, 'Şayet TFF elinde bulunan delillerden tatmin olmaz ve kulüp yetkililerinin şike yaptığı konusunda bir karara varamazsa, UEFA'ya kulübü Şampiyonlar Ligi'nden çekmenin erken bir karar olduğunu söyleme yetkisindedir.' TFF bu savunmayla bize Fenerbahçe'yi ihraç edeceğini bildirmeseydi biz onu oynatırdık.

İşte MAA’nın UEFA’yı samimi bulmadığı ve iki yüzlülükle suçladığı nokta burası. Gelin isterseniz kaseti başa saralım ve MAA’nın Savcı Berk’le yaptığı ilk görüşmenin ardından yaptığı açıklamayı hatırlayalım. MAA delillerin açık ve durumun çok vahim olduğunu, biran önce karar alacaklarını ve süreci uzatmayacaklarını söylemişti. Bunu belli ki acemiliğinden yapmıştı ve ilerleyen süreçte yaptıkları ve söyledikleri ile o koltuğa oturtulma amacının olayı kanun ve kurallara göre çözmek olmadığını, süreci mümkün olduğunca uzatıp fb’yi kurtaracak bir formül bulmak olduğunu defalarca ispat etti gerçek futbol severlere. Gelin isterseniz bu noktada gıyabında MAA’ya birkaç soru soralım.

1.     UEFA Başmüfettişi Cornu Savcı Berk ve TFF yetkilileri ile konuştuktan sonra, UEFA Şampiyonlar Ligine ( ŞL ) fb’nin yerine Trabzonspor’u davet ettiğinde UEFA size şayet kendinizden eminseniz fb’yi gönderin ama ilerleyen süreçte suçlu çıkarlarsa cezası çok ağır olur dedi mi demedi mi?

2.     Bunun üzerine MAA ve ekibi biz bu sorumluluğun altına giremeyiz deyip, fb yöneticileri ile konuşup, durum böyle böyle, şayet temiz olduğunuza inanıyorsanız gidin kendinizi UEFA karşısında savunun dediniz mi demediniz mi? ( Bu teklifi Ali Koç’a ilettiğini daha sonra defalarca MAA kendi de açıkladı)

3.     Trabzonspor ve BJK temiz olduklarının garantisini verip Avrupa Kupalarında yollarına devam ederken fb bu yönde bir cesaret gösterebildi mi? fb’nin CAS’ta UEFA aleyhine açtığı dava usul yönünden miydi yoksa kararın haksızlığı yönünden miydi? ( fb avukatları da ekranlarda defalarca usul yönünden dava açtıklarını açıkladılar).

4.     Kararını bekleyip karar vereceğinizi defalarca dile getirdiğiniz ve Hukuk Profesörlerinden oluşan Etik Kurulu incelediği belgeler sonunda Trabzonspor ve BJK’nin temiz olduğuna ve fb’nin birçok maçta şike yaptığına, teşvik verdiğine, şike ve teşvike teşebbüs ettiğine dair bir raporu tarafınıza sunmadı mı?

5.     Trabzonspor ile ilgili bütün belgeler incelenmiş olmasına rağmen sırf lobi oluşturmak ve aba altından sopa göstermek amaçlı uzatılan her mikrofona Etik Kurulu Raporu ve UEFA’ya verdiğiniz tavsiye kararına rağmen, dosyada Trabzonspor’un da adı geçiyor açıklamasını yapmadınız mı?

6.     3 Temmuz’dan bu yana yaşanan süreçte suçluların cezalandırılması için şu adımı attık diyebileceğiniz tek bir adım var mıdır? Varsa ne olduğunu açıklayabilir misiniz?

7.     26 Ocak tarihinde sahneye koyduğunuz tiyatroya dayanak olarak gösterdiğiniz, UEFA’nın tarafınıza verdiğini iddia ettiğiniz puan silmeye onay veren yazıyı neden canlı yayında biz futbol severlerle paylaşmadınız? İşte size doğruyu söylediğinizi ispat etmek için fırsat, gösterin belgeyi ve inanalım dediklerinize.

8.     Gerek fb yöneticisi murat özaydınlı, gerekse camianın diğer insanları ile defalarca toplantı yapıp pazarlık yapmadınız mı? Hatta ali koç’a genel kurulda dönüp yukarıda Allah var sayın koç ben mi fb’nin kötülüğü için çalışmışım diye sormadınız mı? fb’li yöneticileri kapalı kapılar ardında yaptığınız pazarlıklarda eksi puan için 10 takla atmakla ama kameralar önünde delikanlılık yaparak yalan söylemekle itham etmediniz mi?

Evet Sayın MAA, sizin de dediğiniz gibi yukarıda Allah var ve bunun hesabı er ya da geç hem tarafınızdan hem de maşalığını yaptığınız güçler tarafından sorulacak. Ama gelin isterseniz ben size o kadar beklemeyeceğimiz hesaplardan bahsedeyim.

Daha önceki yazılarımda da defalarca belirtmiştim, UEFA bakkal dükkânı değildir ve bu mantıkla yönetilmez. Hiçbir Avrupa ülkesinde ve bu ülkelerdeki hiçbir kurumda kurallara aykırı hareket edilmez, SUÇ VARSA CEZASI VERİLİR. Aslında UEFA sezon başında size yaptığı uyarı ile yolunuzu açmıştı ama siz o yoldan yürüme yerine şikecileri kurtarmak için formül arama yolunu tercih ettiniz.

Sayın MAA siz bugün deniz bittiği için istifa ettiniz. Siz bugün sizi oraya getiren güçler istediği için istifa ettiniz. Siz bugün fb’yi kümeye düşüren başkan olarak tarihe geçmemek için istifa ettiniz ve siz bugün artık süreci daha da geciktirebileceğiniz bir oyun kalmadığı için istifa ettiniz. Çünkü siz de biliyorsunuz ki UEFA’dan sonra FIFA’nın da işe karışmış olması artık karar almanız gerektiğinin işareti idi. Artık Etik Kurulu Raporu, savunma hakkı, delil eksikliği gibi bahaneleriniz de kalmadı ve lig de yakında sona ermek üzere. UEFA’nın size vermiş olduğu yargı sürecini bekleyemezsiniz en geç play off öncesi kararınızı verin emri de Infantino tarafından birkaç gün önce hatırlatıldı. Yani kaçacak yer kalmadı sayın MAA, onun için siz bu masalları gidin şikecilere anlatın çünkü bizim karnımız palavralara tok, hele sizin palavralarınıza tamamen tok.

Sevgili Trabzonsporlular gelinen bu noktada şikecilerin ve destekçilerinin kaçacak yerleri yok. Son bir hamle süreci biraz daha geciktirmek istiyorlar ama UEFA ve FIFA buna izin vermeyecektir. MAA ve yönetimi yapmamış olsa da gelecek olan yönetim fb’yi KÜME DÜŞÜRECEKTİR VE ŞAMPİYONLUK KUPASINI TRABZONSPOR’A VERECEKTİR.

Saygı ve sevgilerimle,

Ender Kuyumcu




































29 Ocak 2012 Pazar

Arsenal'li Burak Yılmaz ve Premier League

Burak Yılmaz tartışmasız geçen sezonun ve özellikle de bu sezonun en formda en başarılı futbolcusu. Geçen sene Trabzonspor’u şampiyonluğa taşıyan gollerden 19 tanesi kendisine ait. Bu sezon ise rakip ağlara bıraktığı 25 gol takdire şayan ve sergilediği bu istikrarlı performans da ayakta alkışlanacak cinsten. Bu formunu devam ettireceğe benzeyen Burak önce Fatih Tekke’ye ait Trabzonspor adına Lig’de atılan en çok gol olan 31 golü geçecektir, ardından da Tanju Çolak’a ait olan Lig tarihinin bir sezonda en fazla gol atan oyuncusu unvanını zorlayacaktır. Bunu başarabilmesi için gereken 40 gole ulaşıp ulaşamayacağını hep birlikte göreceğiz ama ben geri kalan 11 maçta Burak’ın 15 gol atabileceğine inanıyorum.

Her başarılı futbolcuda olduğu gibi Burak’ın yakaladığı bu başarı sonrasında da Avrupa takımlarına transfer olacağı haberleri yapılmaya başlandı. Burak Yılmaz’ın geçenlerde verdiği bir röportajda oynamak istediği takım olarak belirttiği Arsenal de şimdilik Burak için adı geçen kulüp durumunda, hatta bugün ortaya atılan bir dedikodu Arsenal’in Burak için 25 milyon avro teklif edeceği yönünde. Böyle bir rakam karşısında Burak’ı satmak Trabzonspor açısından da karşı konulamaz ve akılcı bir yol olacaktır. Bu haber doğrudur ya da yanlıştır bu günlük konumuz bu değil ama gelin isterseniz Burak’ın Arsenal forması altında Premier Lig’de oynayıp oynayamayacağına dair biraz fikir jimnastiği yapalım.

Önce şunu belirtelim ki Burak son iki senede hem fiziğini hem de gol vuruşlarını oldukça geliştirdi. Hatta serbest vuruşları da artık etkili kullanmaya başladı. Uzaktan da topa vurma adına olumlu adımlar atmış durumda. Bu kadar golü atmasındaki en büyük özelliği olan savunma arkasına yaptığı koşular ise en büyük artısı. Özellikle son zamanlarda orta sahaya gelip aldığı toplar ve arkadaşları ile olan iletişimi de olumlu yönde gelişti.

Bunun yanında Burak hala top kontrolünde ve adam geçmede yeterli seviyede değil hatta bu konularda başarısız olduğu bile söylenebilir. Özellikle kademe hatası yapmayan ve güçlü oyunculardan oluşan takımlar karşısında zorlanıyor olması ve birebir pozisyonlarda çalım atma yeteneğinin olmaması Premier Lig gibi bir ligde Burak’ın gol şansını azaltacaktır. Burak’ın eksik olduğu bir diğer konu ise hava topları. Uzun boyuna ve güçlü fiziğine rağmen hava toplarında etkisiz olan Burak bu yönünü şimdiye kadar hiç geliştiremedi. Bu yönde çalışma yapıyor mu bilemem ama şayet yapmıyorsa kendisine tavsiyem yapması. İngiltere’de oynanan futbol kanatlara çok önem verilen ve kenar ortaların çok önemli olduğu bir oyun yapısına sahip ve Türkiye’de bile kafa golü olmayan Burak’ın Premier Lig’de bırakın kafa golü atmasını yapılan ortalara kafa vuruşu yapması bile çok zor.

Burak’ın dikkat etmesi gereken bir diğer konu da İngiltere’de futbolun hızlı ve düşünülerek oynandığı gerçeğidir. Bir santrafor sadece kendi oyuna değil, karşı takımın oyununa ve kendi takımının oyuncularına da dikkat ederek ve doğru kararları çabuk vererek oynamak zorunda. Önünde Tuncay Şanlı gibi bir örnek var. İngiltere’ye transfer olduğu sezon tartışmasız Ligimizin en formda futbolcusu olan Tuncay küme düşemeye oynayan bir takımda bile kadroya girmekte zorlandı.

Burak Yılmaz şayet Arsenal’e ya da herhangi bir başka İngiliz takımına transfer olmak istiyorsa yukarıda saydığım zayıf olduğu noktaları  oldukça geliştirmesi gerekiyor, çünkü Premier Lig’de futbol sert, hızlı, taktik ve teknik yönden kusursuza yakın oynanıyor. Her hangi bir oyuncunun sadece belli özelliklerinin iyi olması bu Ligde başarılı olmaya yetmez. Bu Lig için doğru özelliklere sahip olmak başarılı olmanın ana unsurudur.

Özetlemek gerekirse şu anki form durumuna rağmen her ne kadar kulağa çok hoş geliyorsa da Arsenal’li Burak İngiltere Premier League’de başarılı olamaz.

Saygı ve sevgilerimle,

Ender Kuyumcu

25 Ocak 2012 Çarşamba

Sonuç Kimseyi Aldatmasın.

90 dakika oynanan oyuna bakarak konuşacak olursak ortaya çıkan 4-1’lik skor iki takımın da hak ettiği skor değildi. Karşılaşmanın büyük bir bölümünü 10 kişi oynayan Eskişehir her ne kadar sahadan farklı mağlup ayrılmış olsa da oyunun genelinde doğruları yapan takımdı. 10 kişi kalana kadar Trabzonspor kalesini abluka altına alan Eskişehir temsilcisi Hürriyet atıldıktan sonra da rakip alanda oynamaya devam etti.  Ersun Yanal takımlarının tipik özelliği olan rakip alanda kalabalık adamla topa sahip olma ve kaptırılan toplarda basketbol taktiğiyle hücum bölgesinde Yugoslav faulü yapma alışkanlığı oyun olarak meyvesini vermek üzereydi ki Trabzonspor’un yardımına Hürriyet yetişti.

Trabzonspor takımında değişen hiçbir şey yok. Ligin başından beri sergiledikleri ağır aksak futbolu sergilemeye devam ediyor bordo mavili oyuncular. Bunu yaparken de yük hep aynı futbolcuların sırtına biniyor. Bu oyuncular formda olduğu ve yardımlaşarak oynadıkları zaman oyuna ağırlıklarını koyup galip gelme şansları artarken, sorumluluklarını yerine getiremedikleri maçlarda ise puan kayıpları kaçınılmaz oluyor.

Sıkça dile getirilen savunma hatalarının aksine Trabzonspor takımının yumuşak karnı orta sahasıdır. Colman sezon başından beri sergilediği sorumsuz ve hatalarla dolu oyununu devam ettirmekte inat ettiği sürece, Alanzinho aldığı topları kolayca kaptırıp rakibini kovalamadığı sürece bu takımın savunması toparlanamaz. Bu ikilinin savunmadan aldıkları topları hücum bölgesine geçirmeleri ve sadece pas atıp seyretmekle kalmamaları ileride oynayan Burak ve Olcan’a yardımcı olmaları da gerekiyor. Nitekim silik de olsa dönem dönem bunu yaptıkları zaman Trabzonspor etkili ataklar geliştirdi ama çoğu zaman savunmadan top alıp oyun kurmadıkları için Burak’a oynanan uzun toplar gereksiz yere Burak’ın da yorulmasına sebep oluyor. Orta sahadan hücum anlamında zaten yeterli yardımı görmeyen Burak bir de her atılan topa koşunca rakip savunmayla boğuşurken zorlanıyor.

Eskişehir takımı eksik kaldıktan sonra bile Trabzonspor kalesine 5-6 kişiyle gelmesine rağmen Trabzonspor karşı kalede hep 1 ya da 2 kişiyle gol aradı. Burada Şenol Güneş’e çok iş düşüyor. Bu takımın hiç değilse eksik kalan rakibine karşı topun kontrolünü elinde bulundurması, daha fazla adamla hücum etmesi, topu kanatlara daha fazla indirmesi ve yapılan ortalarda ceza sahasında daha kalabalık olması gerekiyor. Alınan sonuç kimseyi yanıltmasın, zira atılan 4 golün 3 tanesi rakibin bireysel hatalarından kaynaklandı ve her zaman Ersun Yanal gibi risk alan bir hoca ve bu denli bireysel hata yapan son adamlar bulamazsınız.

Geçen hafta Henrique hamlesi yapan Şenol Hoca’dan açıkçası bu maçta hiç olmazsa Halil çıkınca aynı hamleyi beklerdim. Celutska’nın sarı kartı olan Serkan’ın yerine ikinci yarıda oyuna alınması her ne kadar akıllı bir hamle olsa da ilk 11’de yer alması daha mantıklı olurdu diye düşünüyorum. Zokora’nın yokluğunda seçenekleriniz azalmış olsa da Colman’ın özellikle vurdumduymaz oynadığı günlerde kenara alınıp yerine Olcan’ın çekilebileceği ya da Serkan’la değiştirilebileceğini düşünüyorum. Adrian’a da beni yanıltmadığı için bir kez daha teşekkür etmekle yetiniyorum bu günlük.

Toparlamak gerekirse emek hırsızlığına yardım ve yataklık eden bir camianın gerek deplasmanda gerekse Avni Aker’de skor olarak bozguna uğratılmış olması taraftar açısından keyifliydi. Bunu yaparken oyun olarak da üstünlük sergilenmiş olması gerekirdi ama olmadı. Bugünkü maç bir kez daha gösterdi ki bu takımın en az 3 tane kaliteli takviyeye ihtiyacı var. Bu kadar karışık bir dönemde ve başka mecralarda mücadele verirken yönetimin bu yönde adım atacağını düşünmemekle birlikte en azından bir Alper hamlesinin şık ve yerinde olacağını düşünüyorum. Biz taraftarlara düşen ise her şartta takımımızın arkasında olmak ve onlara her maç koşulsuz destek vermek.

Saygı ve sevgilerimle,

Ender Kuyumcu

21 Ocak 2012 Cumartesi

Uyanık Ol Ey Trabzonsporlu, Oyunun Parçası Olma!!!

Doğrusunu söylemek gerekirse yazmaya başladığım maç yazımın ilk halinin bununla pek bir alakası yok. Daha önceki maç yazılarımı okuyanların da aşina olduğu üzere sahaya çıkan takımların dizilişlerini, oyun içindeki taktiklerini, yaptıklarını, yapamadıklarını kendi penceremden anlatarak başlamıştım yazıma ve ilk yarı sonunda genel bir taslak çıkarmıştım ilk 45 dakikayı anlatan. Özetle sahada oynanan oyunu yorumlamaya gayret etmiştim ama gördüm ki oynanan asıl oyun sahada değil çok daha farklı yerlerde oynanıyor ve ısrarla, inatla şiddeti ve pisliği artarak oynanmaya oynatılmaya devan ediyor.

Trabzonspor sahaya yanlış kadroyla çıkmış ya da yanlış dizilişle oynamış, X oyuncu çok hata yapmış, onun yerine Y oyuncusu olsaymış daha iyi olurmuş, gerekli takviyeler yapılmamış demenin inanın hiçbir anlamı yok. Gerek bugün yaşananları gerekse bu sene lig başından beri yaşananları gördükten sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu sezonun senaryosu daha en başından yazılmış, sonrasında da TFF, Hakemler ve Medya tarafından maşalığını yaptıkları karanlık güçlerin yazdıkları bu senaryo sahneye konmuştur.

Geçen sene şereflerini ve onurlarını satanlar, kendilerini satın alanlara olan vefa borcunu gerek onlara karşı oynadıkları oyunlarla gerekse Trabzonspor’u ağırladıkları müsabakalarda sergiledikleri davranışlar ve takındıkları tavırla açık seçik ortaya koymaktalar. Bunu yaparken de en büyük desteği sahaların kara vicdanlı cellatlarından görmekte ve gerekli yerlerde aldıkları destekle dirençlerini arttırıp bazen emellerine ulaşmaktadırlar. Bugün Karabük’te yaşananlar, tribünlerin ve hakemin tavrını bu anlamda yadırgamamak lazım zira herkes kendine verilen rolü oynuyor.

Burada onların ne yaptıklarının ya da ne yapmadıklarının bir önemi yok, burada önemli olan bizim neler yapıp neler yapmadığımız. Şunu açıkça söylemeliyim ki bu camianın dinamiklerini oluşturan her bir bireyin şu an yapması gereken ilk şey sakinleşinceye kadar derin nefes alması ve ağzından herhangi bir kelime çıkmadan önce yutkunması ve kendi oyuncusuna, hocasına ya da yönetimine kötü bir söz çıkacaksa tekrar tekrar yutkunması ve gerekirse susmasıdır.

Gün kendi bünyemizdekileri eleştirip hedef gösterme günü değildir, gün birlik olup oynanan oyunun parçası olmamak bu oyunu bozma günüdür. Geçen sene Fenerbahçe karşısında delikanlı gibi mücadele eden Bursaspor’un bu sene başına gelenler ortadadır, onlardan da şerefini, onurunu satmamanın hesabı hakemler tarafından soruluyor ve sorulmaya da devam edecek.

Şurası bir gerçek ki bu yıl kimileri gol atmadan karşılaşma sona ermeyecek, kimileri her maç 10 kişiye karşı oynayacak, kimilerinin top ağlarını yırtmadığı müddetçe gol verilmeyecek ve bu senaryo uygulanmaya devam edecek. Çünkü oynanan bu oyunun planlandığı gibi son bulması için bazılarının şampiyonluğunun garantiye alınması, bazılarının olası puan silme sonunda ligde kalmasının sağlanması ve bazılarının da yarışın içinde tutularak ağzına bal çalınması gerekmektedir.

Uyanık ol ey Trabzonsporlu, oyunun parçası olma, takımının yanında ol. Kan yut kızılcık şerbeti içtim de ama asla ve asla kendi camianın herhangi bir ferdini hedef alma. Oyunun sonuna gelmiş durumdayız şikecilerin, satılmışların defterini çok yakında hep beraber düreceğiz ve o gün söylenmesi gereken her şeyi bu oyunu oynayanların yüzüne vurmuş olacağız. Bu ligde sivas da çok var eskişehir de, aydınus da çok var çakır da ama bu ligde alnı ak, başı dik, onuruyla mücadele tek bir TRABZONSPOR var bizim görevimizde O’na sahip çıkmak.



Saygı ve sevgilerimle,

Ender Kuyumcu

UEFA fenerbahçe'yi Çoktan Küme Düşürdü!

Türkiye Futbol Federasyonu’nun tayin ettiği ve başkanlığını M. Ali Aydınlar’ın yaptığı heyet dün UEFA yetkilileri ile 3 Temmuz’dan bu yana yaşanan gelişmeler çerçevesinde bir görüşme yaptı. Toplantı sonunda M. Ali Aydınlar’ın UEFA ile aramızda karşılıklı saygı esasına dayanan bir ilişki var sözleri süreci çarpıtmakla ve bulandırmakla görevli ulusal medya tarafından UEFA’nın içişlerimize karışmayacağı ve düşme olmayacağı şeklinde yorumlandı ve ulusal basın bu süreçte üstlendiği rolü devam ettirdi. Aslında dikkat edilmesi gereken MAA’ın UEFA bize yapmamız gerekenleri ve yapmamamız durumuzda uygulayacakları yaptırımları anlattı cümlesiydi.

Bu cümleyi açacak olursak; UEFA tüm organizasyonlarında ve kendisine üye olan ülkelerin organizasyonlarında yani yerel lig ve kupa müsabakalında şikeye karşı SIFIR HOŞGÖRÜ (zero tolerance) politikası uygulamaktadır ve şikeye bulaşan takımları kendi müsabakalarından men ettiği gibi ülke federasyonlarından da en az bir alt lige düşürülmelerini istemektedir, istemek burada rica etmek değildir emretmektir ve yapılması zorunludur. UEFA aslında şikeye karşı yapılması gereken yaptırımların ilk adımını fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’nden men ederek ve geçen senenin ETİK KURULU RAPORU ONAYLI ŞAMPİYONU TRABZONSPOR’u   alarak atmıştır. Peki ne olmuştur da UEFA ikinci adımın atılmasını bu zamana kadar beklemiştir?

İşte tam bu noktada devreye sürecin başından beri çelişkili açıklamalar yapan MAA ve yan unsurlar girmiş ve oyalama politikası ile olayı soğutup UEFA’nın yumuşaması umulmuştur. Önce soruşturma sürecinin gizliliği ve ifade alınamaması bahane edilmiş, ardından bugün yarın derken bu güne kadar gelinmiştir.

Gelelim bugünkü TFF-Kulüpler Birliği (KB) toplantısından sonra yapılan açıklamalara ve ne denmek istendiğine. KB adına Antalya başkanı düşme olmayacak, kupa alınacak, maddi yaptırımlar olacak ve eksi puan verilecek demiştir. fenerbahçe cephesi ise biz 58. Maddenin değiştirilmesine karşıyız savunmamız alınsın suçlu olanlar düşürülsün diyerek son bir hamle daha yapmıştır. Bunu yaparken de savunmalarını alacak kurulların Fenerbahçe güdümlü olduğunu unuttuğumuzu düşünmüş olacaklar ki kendilerinden pek bir emin konuşmuşlardır. Bu noktada isterseniz bazı sorular soralım ve olabilecek senaryolara göre bazı çıkarımlar yapalım.

1.      Sürecin başından beri 58. Madde değişsin diyen fenerbahçe neden 180 derecelik bir dönüşle 58. Madde olduğu gibi kalsın demiştir?

2.      UEFA gerçekten de puan silmeye ve sadece bu sene Avrupa kupalarından men etmeye razı mıdır?

3.      Trabzonspor sadece kupa almakla yetinip fenerbahçe’nin cezasız kalmasına göz mü yumacaktır?



Bütün bu soruların cevabını vermek için şu noktaya çok dikkat etmemiz gerekir. UEFA ciddi bir organizasyondur ve kuralları kişilere, takımlara ya da ülkelere göre farklı uygulamaz ve asla suçu cezasız bırakmaz. Başka ülkelerde küme düşme ile cezalandırılan şike suçunu da tamam bu seferlik öyle olsun deyip eksi puan verme cezasıyla geçiştirmez. Eğer böyle biruygulama içine girerse bunu İtalya ya da Yunanistan’a izah edemez ve bunun da büyük maddi yaptırımları olur. Olay görmek isteyene aslında gayet açıktır. UEFA ne olursa olsun fenerbahçe’nin küme düşürülmesini istiyor ve bunun da bir an önce yapılmasını talep ediyor. TFF heyeti UEFA’yı bir ihtimal şu an ceza verilmesi halinde Fenerbahçe ile muhtemel 2-3 takımın daha düşürülmesi gerektiği ve bunun ligi oynanamaz hale getirip işleri daha da karıştıracağı için ligin ekonomisinin çökeceğine ikna etmiş ve kararın play off öncesi açıklanacağını söylemiştir. Yani play off öncesi açıklanacak olan ne kadar puan silineceği değil kimlerin küme düşeceğidir. Bu durumu öğrenen fenerbahçe’nin de biz temiziz, savunmalar alınsın masalı ile mali ve idari yapısını düzeltmek ve kendini çöküşe hazırlamak için zaman kazanmak istediği aşikardır.

Bir diğer ihtimal TFF’nin düşürmezsek ne olur sorusuna karşı UEFA’nın o zaman adı geçen takımlara eksi puan ve maddi cezalar verilir ve ben de bu kulüpleri 4-5 sene Avrupa Kupalarına almam böylece cezalarını çekmiş demiş olabileceğidir. Burada Trabzonspor, kupasını alacağı ve fenerbahçe de düşmekten beter olacağı için mutludur. Bu sene lig devam edeceği ve paraları alacakları için diğer kulüpler de mutludur. Günün tek mutsuzu olan Fenerbahçe de Avrupa kupalarına gidememeleri halinde ekonomilerinin zarar göreceği ve 4-5 sene boyunca boş yere mücadele edecekleri için suçumuz varsa düşürün diyerek bu cezayı bir senede tamamlayıp en azından UEFA cezasından yırtmayı hesaplamaktadır, zira düşme cezası alan takımın bir sonraki sene Süper Lige çıkıp Avrupa Kupalarına katılma hakkı alması durumunda UEFA tarafından men edilme gibi bir durumu yoktur. İşte tam da bu sebeple koç ali ve özdemir nihat bu denli düşme heveslisi görüntü çizmişlerdir. Çok iyi bilmektedirler ki küme düşseler bile inkar politikasına devam ederek taraftarlarını kandırmaya devam edebileceklerdir ama eksi puanı kabul etmeleri durumunda bu leke kendi onaylarıyla alınlarında yer alacaktır.

Hangi senaryo gerçek olursa olsun, ortadaki gözle görülür tek doğru fenerbahçe’nin büyük bir ihtimalle küme düşeceğidir. Aksi halde bile alacağı cezalarla küme düşmekten beter olacakları için bu noktada küme düşmeye razı oldukları ve belki 58. Madde değişmezse teşebbüs suçundan Trabzonspor ve beşiktaş’ı yanlarına çekip onlara da zarar vermek istemektedirler. İşte yanıldıkları kısım da tam buradadır ve Trabzonspor ETİK KURULU RAPORU ONAYLI ŞAMPİYONDUR ve UEFA tarafından da Şampiyonlar Ligine alınarak Türkiye Süper Ligi 2010-2011 senesi ŞAMPİYONU ilan edilmiştir ve UEFA dün ak dediğine bugün asla kara demeyecektir.

Şimdi sıra sene başında UEFA tarafından küme düşürülen fenerbahçe’nin TFF tarafından da küme düşürülmesine gelmiştir ve bana göre bu kaçınılmazdır, aksi durumda Fenerbahçe küme düşmüşten beter olacaktır ve bu da işlerine gelmez.

Saygı ve sevgilerimle,

Ender Kuyumcu

15 Ocak 2012 Pazar

HER ZAMAN HER YERDE 61>55 !!!

Karşılaşmaya her iki takım da orta sahalarını kalabalık tutarak başladı. Belli ki bu bölgede rakibe üstünlük vermemek, mümkün olduğunca topa sahip olmak istiyordu her iki takımın hocası da. Samsunspor takımının hocası Petkoviç, kalabalık orta sahanın yanı sıra bloklar arası mesafeyi kısaltarak dizilmeye ve mümkün olduğu kadar önde basmaya çalışarak başlattı takımını oyuna. Bu yönde görüntü olarak başarılı bir manzara sergilemiş olsalar da emeklerinin karşılığını hemen hemen hiç alamadılar. Baskı sayesinde kapamadıkları topları özellikle Alanzinho’nun basit ve gereksiz top kayıpları sayesinde kaptılar fakat bunları da gerek Colman ve Aykut’un başarılı müdahaleleri gerekse kendi aralarındaki uyumsuzluk sebebiyle tehlikeye dönüştüremediler. Trabzonspor savunmasının dikkatli ve yerinde müdahaleleri de seken toplarda Samsunspor forvetlerine şans vermeyince ilk yarıda kalesinde gol tehlikesi yaşamamış oldu.
Trabzonspor ise topu akıllı kullanarak ve hızlı oynayarak biri Burak'ın ayağından kaçırdığı penaltı olmak üzere 3 net gol pozisyonunu değerlendirememesine rağmen yine yıldızı Burak'ın ayağından bulduğu golle ilk yarıyı önde tamamlamayı başardı. Maçın daha ilk 45 dakikada farka gidip kopmamış olamsının tek nedeni şanssızlık olarak açıklanabilir zira bugün belki de ilk defa takım olarak oynadı Trabzonspor ve belki de bu sezon ilk defa hak ettiğin çok az altında atarak soyunma odasına gitti.

Şurası bir gerçek ki Colman iyi oynadığı zaman Trabzonspor için her şey daha kolay oluyor. Bugün özellikle maçın ilk yarısında ve son yarım saatlik bölümünde takımını yönlendirmesi arkadaşlarıyla uyumu ve mücadelesi takdirlikti. Ayrıca orta saha oyuncularının daha özverili oynaması ve hem hücuma hem de savunmaya yardımcı olması takımın belli  kişiler üzerine yıkılan yükünün daha adil dağılmasına ve bunun sonucu olarak rahat galip gelmesine yol açtı.

Burada iki oyuncuya değinmeden geçemeyeceğim. Birincisi savunmanın bana göre en başarılı oyuncusu olan, maç boyunca yalnızca kendi bölgesini savunmakla kalmayıp gerektiğinde sol bek, gerektiğinde sağ bek gibi oynayan Giray bir diğeri de Zokora’nın yokluğunda orta sahada kendinden beklenenin üstünde performans sergileyen Aykut. Genç yaşına ve süper lig tecrübesinin azlığına rağmen ideal bir orta saha oyuncusunun nasıl olması gerektiğinin, neleri yapıp neleri yapmaması gerektiğinin dersini verir gibiydi. Son golde Burak'a yaptığı asist de bu günkü güzel oyununun ödülü idi kendi adına. Her şerde bir hayır var mıdır bilemem ama Zokora’nın Afrika Uluslar Kupası’na gitmiş olması Aykut’un farkına varmamıza ve uzun süre ondan faydalanmamıza vesile olacak. Umarım Şenol Hoca Zokora döndüğünde bundan önce olduğu gibi gençlere olan tavrını Aykut’a karşı da sergilemez ve Aykut bu takımın ilk 11’inde oynamaya devam eder.

Olcan’ın hücuma getirdiği hareketlilik ve çeşitlilik, Burak’ın daha paylaşımcı oynamaya başlaması, Marek Cech’in sol kanadı etkili kullanması ve hücuma katkı sağlayarak taşıdığı toplar, Henrique’nin istenilen seviyede olmasa bile oyuna kattıkları gol kaçırma rekoruna rağmen maçın 4-0 gibi net bir galibiyetle bitmesinde büyük rol oynadı. Bu noktada Şenol hoca Henrique’yi oyuna aldığında Halil yerine Alanzinho’yu kenara çekmiş olsa hem orta sahasını daha dirençli tutmuş hem de ikinci yarının başlarında oluşan suni Samsunspor baskısını yenmiş olurdu. Bir diğer oyuncu değişikliğinde de tercihini her zamanki gibi Adrian’dan yana yapmış olması benim gözümde bir tercih değil Güngören maçının etkili isimlerinden Sercan’a yapılmış bir haksızlıktı. Sercan’ın tek suçunun Polonyalı olmaması ya da astronomik bir bonservis ücretiyle transfer edilmiş olmaması ise bilemem ama Adrian’dan fazla bu formayı giymeyi hak ettiği bir gerçek.

Özetle bu takım eksik bölgelerine gerekli takviyeler yapıldığında ve doğru oyuncu ve dizilişle sahaya çıkıldığında dört dörtlük olmasa da bu ligin kalbur üstü takımlarından biri olduğunu ilk yarıda 2 puan çıkardığı 3 maçta ikinci yarıda 9 puan çıkararak göstermiş oldu. Yönetimin ve Şenol Hoca’nın bu yöndeki mesajı doğru okuması ve top yapma yeteneği yüksek bir ön libero ile yine çabuk ve topu oyuna sokabilen bir sol stoper eksiğini tamamlaması gerekir.

Son bir söz de Samsunspor’lu taraftarlara; Ligin ilk yarısında Samsun’da oynanan maçta Trabzon’a ve Trabzonspor’a karşı sergiledikleri anlamsız ve düşmanca tavrın gerekli cevabını bugün sahada almışlardır sanırım. Bu şehre ve bu takıma karşı düşmanlık sergileyenlerin içinde bulundukları durum ortadayken bu anlamsızlığa son vermek uzun vadede kendi menfaatlerine olacaktır. Unutmamalılar ki HER ZAMAN HER YERDE 61>55 !!!

Saygı ve sevgilerimle,

Ender Kuyumcu

7 Ocak 2012 Cumartesi

Kazanırken Kaybetmek!

Maçın değerlendirmesine geçmeden önce İzmit’ten hareket edip Trabzonspor sevdası ile Olimpiyat Stadı’na doğru yol alırken geçirdikleri trafik kazası sonucu hayatlarını kaybeden Murat Akçelik (35), kardeşi Tuğba Akçelik(28), Mehmet Erdoğan (23) ve Zeynep Mehmetoğlu'na (23) Yüce Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve Trabzonspor camiasına başsağlığı diliyorum. Mekanları cennet olsun. Artık onlar da Trabzonspor uğrunda canlarını verenlerin ve sonsuza kadar kalbimizde yer alanların arasına katıldılar. İnsan hayatının bu kadar ucuz ve basit olduğu bir ülkede inanın futbol konuşmak da yazmak da hiç içimden gelmiyor. Keşke bugün Trabzonspor kaybetmiş olsaydı da kaybettiğimiz dört fidan hayatta olsaydı. Bu saatten sonra Allah rahmet eylesin ve mekanları cennet olsun demekten fazla bir şey de gelmiyor elimden.

Maçın yorumuna gelecek olursak, Trabzonspor takımı sahaya ideal 11’ine yakın bir oyuncu kadrosuyla çıktı. Olcan’ın istek ve gayretinin yetenekleri ile birleşmesiyle de maçın başlarında etkili ataklar gerçekleştirdi. Olcan Trabzonspor’un uzun yıllardır eksikliğini hissettiği sol hücum oyuncusu pozisyonunu fazlasıyla dolduracaktır. Sürati ve yeteneklerini oyun zekasıyla da birleştiriyor olması en büyük avantajı, ilerleyen haftalarda takım arkadaşlarına daha fazla alışmasıyla Burak’ın üstündeki yükü de hafifletecektir. Bu noktada Trabzonspor’un golü bulamamasında yaşanan şansızlıkların yanında geçen senenin fb tetikçilerinden Bülent Yıldırım’ın da payı büyüktü. Halil’e yapılan penaltıya gözünün önünde olmasına rağmen devam derken yüzündeki ifade mide bulandırıcıydı.

Daha önceki maçlarda yaşanılan topun akıcı bir şekilde hücum bölgesine taşınamaması hastalığı bu maçta da devam etti, bunun en büyük sorumlusu da topa yön vermesi gereken Colman ve Adrian’ın bu görüntüden çok uzak olmalarıydı. Adrian’ın bunu yaptığına bu güne kadar şahit olmamış olsak da bir umut bekleyen taraftarlarımızın sayısı azımsanmayacak seviyede olduğu için değinme gereği hissettim. Şenol hoca da bu yönde düşünmüş olacak ki geçen maç 90 dakika sabrettiği Polonyalı Yıldıza! 55. dakikada yanında oturma görevi verdi. Günün bir diğer etkisiz oyuncusu Colman bu sezon belki de en olumsuz maçını oynadı. Savunmaya yaklaşıp top alması gerektiği halde oyundan kopuk hali ve çok top kaybetmesi özellikle ikinci yarıda İ.B.B. takımının topa hakim olmasına ve dönem dönem tehlikeli gelmesine neden oldu. Bu takımın orta sahasına geçen sene Selçuk’un yaptığı görevi yapabilecek yani savunma ile hücum hattı arasında köprü olabilecek bir oyuncuya ihtiyacı olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu. Böyle bir oyuncu bulunması halinde Colman’ın ön libero pozisyonuna dönmesi takım savunmasını da ön liberonun takımın hücum gücüne olan katkısı da arttıracak ve oyun kalitesini yükseltecektir.

Takımın sezon başından beri gol yükünü çeken Burak Yılmaz bugün de bu özelliğini devam ettirdi. Attığı ikinci gol de hakemin yüzündeki ifade geçen sene kimlerle mücadele ettiğimizin bir resmi gibiydi. Biz bu bezgin ve yıkılmış ruh halinin yansıdığı yüzleri gerek mamalanmış rakiplerimizin gerekse maçlarımızdan sonra televizyon ekranlarında yorum yapan fb tetikçisi yorumcuların suratlarında defalarca görmüştük. Yeri gelmişken bu görüntülere şahit olmamızı sağlayan gerek geçen seneki, gerekse bu seneki futbolcularımıza ve başta Şenol Güneş olmak üzere teknik ekibimize ve yönetimimize tekrar teşekkür ediyor ve şükranlarımı sunuyorum. Geçen sene gasp edilen şampiyonluk kupamızı aldığımızda da bu ifadelere çokça rastlayacağımızı tahmin ediyorum.

Burak Yılmaz’a tavsiyem Olcan’la olan oyun içi iletişiminde ve takım arkadaşlarıyla olan pozisyon paylaşımlarında daha dikkatli olması ve gerektiğinde top paylaşımında daha cömert olmasıdır. Bu yönde sergilediği bencil tavır belki sezon başından beri bu bölgede yalnız kalmasından belki de oyun sisteminden kaynaklanıyor ama atılan ilk golde de olduğu gibi zamanında verdiği toplar kendisine gol pası olarak geri dönmektedir. Halil’in hücum bölgesine kaydırılmış olması ve Olcan’ın oyuna getirdiği sürat ve hücum gücü Burak’ın işini oldukça kolaylaştırmış gibi göründü. Burak artık yalnız değil ve rakiplerin savunma yapmak zorunda olduğu başka hücum oyuncuları da var. Her ne kadar bunun meyvelerini bugün maçın sonlarına doğru almış olsak da ilerleyen haftalarda Olcan’lı sistemin olası Volkan desteği ile daha verimli hale geleceğini ve daha erken sonuç getireceğini düşünüyorum. Tabi bunun için son zamanlarda izlediğimiz değil, Bursaspor’da fırtına gibi esen Volkan’a ihtiyaç var. Bugünün bir başka sevindirici olayı ise Henrique’de olan kıpırdanmaydı. Oyuna girdikten sonra taşıdığı toplar ve ilk golde vermiş olduğu katkı kendi adına da takım adına da olumlu gelişmelerdi.

Sonuç itibari ile Trabzonspor bugün mutlak kazanmak zorunda olduğu bir karşılaşmadan Burak’ın ayağından bulduğu iki golle galip ayrılmasını bildi ve taraftarlarını belki sevindiremedi ama en azından acılarının bir nebze olsun azalmasını sağladı. Bu galibiyeti kendi adıma bugün aramızdan ayrıcan dört genç fidana armağan ediyorum ve içimdeki büyük acıyla da ilk defa kazanırken kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyorum.

Saygı ve sevgilerimle,

Ender Kuyumcu

6 Ocak 2012 Cuma

HANGİ MARKA DEĞERİ ?

Şike skandalının patlak verdiği 3 Temmuz gününden bu yana futbolun içindeki insanların ve temsil ettikleri kurumların özünde kendi menfaatlerini korumaya dayanan değişken tavırlarına ve tepkilerine şahit olduk. Bu tavır ve tepkiler çoğu zaman genel toplum ahlakıyla bağdaşmayan hatta ve hatta taban tabana zıt olan davranışlar şeklinde oldu. Taraftar özelinde bu gibi kaypak davranışların belli oranda kabul edilebileceği düşünülse bile futbolun temel dinamikleri olan kurumların ve bunları yönetenlerin konum ve sorumluluklarını hiçe sayarak suçluyu koruma yarışına girmiş olmaları en basit tabiri ile sorumsuzluktur.

Her ne kadar korumaya çalıştıkları değerin Türk Futbolu ve kulüpleri olduğunu iddia etseler de asıl amaçlarının ellerinde bulundurdukları gücü ve rantı kaybetmemek olduğu yaşanan süreçte sergilemiş oldukları tavır ve vermiş oldukları beyanatlardan açıkça anlaşılmaktadır. Türkiye’deki insanların ülkenin cumhurbaşkanını, başbakanını, bakanını tanımadığı bir ortamda en basit yöneticinin bile herkes tarafından tanınıyor olmasının, onların ticari, siyasi ve sosyal ilişkilerine olan katkılarının ellerinden gidecek olmasıdır asıl çekindikleri. Yoksa uğruna çete kurup yöneterek şike yapan ve bu yolda hapse düşen şahsın kendi kulübüne SİNKAFLI giydirmeleri başka türlü izah edilemez. İşte bu yüzden Türk Futbolu’nu umursamadan art arda tarihi hatalar yapmışlar ve futbolu bitirme noktasına gelmişlerdir. Bu noktada farkında olmadıkları ve belki de gözden kaçırdıkları bir nokta UEFA’nın Demokles’in kılıcı gibi tepelerinde durduğu ve sanılanın aksine anlatılan masalları yutmadığıdır. UEFA zamanı gelince gerekli müdahaleleri yapıp gerekli cezaların verilmesini sağlayacaktır, bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Bu noktada Türkiye’deki yetkili kurum, kişi ve kuruluşlara zerre kadar güveni olmayan bizler de aslında UEFA’nın yapacağı bu yaptırımları dört gözle ve sabırsızlıkla beklemekteyiz.

Son ayların en sık duyulan terimi olan ‘Marka Değeri’ aslında koca bir balondan başka bir şey değildir. Marka değerinin olabilmesi için önce elinizde bir marka olması gerekmektedir. Türkiye hariç hiçbir ülkede seyredilmeyen bir ligin de marka olduğunu iddia etmek en basit tabiri ile saflıktır. 3 Temmuz tarihinden bu yana elindeki gücü ve paylaştıkları rantı kaybetmekten korkan ve bunun olmaması için her türlü yolu deneyen kulüpler ve onların tetikçilerinin de sığındığı en büyük limandır ‘Marka Değeri’. Şayet fb düşerse ligin değerinin azalacağını ve kulüplerin maddi çıkmaza gireceğini savunup, insanların parayı ahlaka ve erdeme tercih etmek zorunda oldukları izlenimi yaratarak yaptıkları hukuk dışılığı meşru göstermeye uğraşmaktadırlar.

Sözüm ona fb düşerse digitürk para ödemez, ihale bozulur ve kulüplerin gelirleri azalırmış. Öncelikle digitürk’ün imzalamış olduğu bir sözleşme ve yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülükler var ve bu öyle keyfi alınabilecek bir karar değil. Varsayalım bu yönde bir gelişme oldu ve yayın ihalesi bozuldu ve diyelim bu günkü meblağın yarısına alıcı buldu. Bu durumda kulüp başkanlarının yarattığı korku senaryosunun gerçeğe dönüşeceğini yani kulüplerin maddi çıkmaza girip ellerindeki DÜNYA ÇAPINDAKİ YILDIZLARIN paralarını ödeyemeyeceğine inanmamızı beklemek de en basit tabiri ile saflıktır. Avrupa’nın herhangi bir liginde Türkiye’de aldıkları paraların bırakın yarısına dörtte birine bile imza atamayacak gerek yerli gerekse yabancı bu dünya yıldızlarının ülkemizde bu paralara oynuyor olmaları da ayrıca çok manidardır. Arada oluşan uçurumun da gerçekten bu futbolcuların cebine girip girmediği ise tam bir muammadır. Hem gerçekten de bu paraları alıyor olsalar ve kazandıkları paralar yarıya hatta üçte bire, dörtte bire bile düşecek olsa ne fark eder ki, herhangi bir futbolcu 1.5 – 2 milyon avro alırken 400-500 bin avro almaya başlarsa isyan edip futbolu mu bırakacak sanki? Ben bu paralara top oynamam deyip bakkal dükkanı falan mı açacak? Ya da memurluk sınavlarına falan mı girecek? Bana göre dünya üzerinde yaptığı işin kalitesine oranla kazandığı parayı en az hak eden kişiler Türkiye’deki futbolcular ve futbolun içindeki kişi ve kurumlardır. İşte aylardır bağıran çağıranların da asıl derdi buradadır. Ellerindeki saltanatın, sefanın kaybolmasını istememektedirler ve ne yazık ki ne tuttukları takım ne de Türk Futbolu gerçekten umurlarındadır.

Bu lig fb düşse de düşmese de oynanacaktır. İddia edilenin aksine de zaten olmayan kalitesi ve değeri de düşmeyecektir. Elimize futbolumuzun içinde bulunduğu pislikten kurtulmak gibi bir fırsat geçmiştir ve bunu kendi başımıza yapar ve gerekli kararları alabilirsek yeni bir başlangıç yapıp TEMİZ FUTBOL seyretme imkanımız olacaktır. Aksi takdirde bunu bizim yerimize UEFA yapar ve gerek uluslar arası alanlarda alacağımız cezalarla gerekse zaten olmayan itibarımızın iyice kötüye gitmesiyle içinde olduğumuz pislikte debelenmeye ve TÜRKİYE ŞİKE TİYATROSU'nu seyretmeye devam ederiz.

Biz Trabzonsporlular olarak seçimimizi BORDO_MAVİ renklere gönül vererek çoktan yaptık.  Şimdi sıra diğer takım taraftarlarında ve bizi yönetenlerde. Ya yanımızda yer alırsınız, ya karşımızda. Bunu yaparken korumaya çalıştığınızın HANGİ MARKA DEĞERİ olduğunu iyi düşünün. Kararınız ne yönde olursa olsun PARAYLA YAPILAMAYANI EMEKLE YAPMANIN marka değerini seçen bizlerin hiçbir zaman sizinle aynı PİSLİĞİN içinde olmayacağımıza emin olabilirsiniz.

Saygı ve sevgilerimle,

Ender Kuyumcu

3 Ocak 2012 Salı

Allah Aşkına Şenol Hocam !

Gerek Şenol Güneş’in gerekse camianın genelinin iddia ettiği gibi takımın kötü oyunun asıl sebebinin yorgunluk olmadığı, yetenek eksikliği ve yanlış oyuncu tercihleri olduğu bu günkü maçta bir kez daha ortaya çıktı. Takım ne kadar iyi niyetle mücadele etmeye çalışırsa çalışsın, ne kadar gayret gösterirse göstersin bir türlü devir almayan araba misali gitmiyor. Zaten bu oyuncu tercihleri ve bu oyun anlayışıyla da gitmesini beklemek hayalcilikten de öteye saflık olur. Sizi bilmem ama ben o kadar saf değilim.
Bundan önceki bütün yazılarımda yazdım ama bir kez daha söyleyeyim. Bu takımın sağ beki Celutska’dır, Serkan’ın sağ bek oynadığı bir savunma bu günkü gibi sürekli açık vermeye mahkumdur. Bir diğer husus da Adrian’ın futbolculukla uzaktan yakından alakası olmadığı gerçeğidir. Maçta kullandığı bütün topları doğrudan rakibe atarak belki de bir dünya rekoruna imza atmış olmasına rağmen Guinness rekorlar kitabına sırf gerekli yetkililer burada olmadığı için girememiş olması kendi adına bir talihsizliktir. Gerçi geç kalınmış sayılmaz, Adrian’ın oynadığı her hangi bir maça Guinness’li yetkilileri çağırmak yeterli olacaktır. Adrian bundan sonra da bu performansını sergilemeye devam edecektir.
Şenol Hoca’nın takımın hücum organizasyonlarına çeşitlilik getirmesi gerektiği halde, sadece Burak’a bağlanmış olan gol umutları her ne kadar bu maçta meyvesini vermiş olsa da ilerleyen maçlarda şans bu denli yanımızda olmayacaktır. Manisaspor 1-1’i yakaladıktan sonra veteran oyuncusu Murat Erdoğan sayesinde oyunun kontrolünü tamamen eline aldı ve kaçırdığı üç net gol pozisyonu ile hak ettiği 3 puana ulaşamadığı gibi Colman Burak yapımı gole engel olamayarak fazlasıyla hak etmiş olduğu 1 puandan da oldu. Bir yanda üç kuruşa top oynayan Murat Erdoğan bir yanda 5,3 milyon avroya sahada dökülen Adrian. Bu insanların aynı mesleği yapıyor olmaları bile futbola ihanettir.
Sahada ne yaptığı belli olmayan ve girdiği bir iki kademe haricinde hiçbir olumlu hareketi bulunmayan Volkan tüm taraftarları olduğu gibi beni de hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyor. İlginç olan bu kötü performansa rağmen Şenol Hoca’nın Adrian’a gösterdiği sinir bozucu sabrı Volkan’a da göstermiş olmasıdır. Aslında sahadaki bu silik ve kişiliksiz futbolun sorumluları sadece bu futbolcular değil. Sezon başında takımı dağıtıp futbolcu bile olduklarından şüphe ettiğim, ne olduğu belirsiz yabancıları takıma dolduran ve gelinen şu aşamada bile gerekli takviyeleri yapmaktan kaçınan başkan ve yönetim bu tablonun asıl sorumlularıdır. Büyük bir sabır ve kararlılıkla camianın bütün dinamiklerinin 3 Temmuz’da başlayan Şike skandalı sürecinde arkalarında durmalarını yanlış okuyarak ve fırsatçılık yaparak sezon başı yaptıkları hataları sürdürmeleri de affedilecek gibi değildir ama süreç tamamlanana kadar maalesef bunu kullanmaya devam edecek gibi görünüyorlar.
Gelelim Trabzonspor açısından günün olumlu olaylarına. Her şeye rağmen alınan 3 puan sevindirici. Tolga, Giray ve Burak’ın iyi performansları devam ediyor. Aykut bu takımın ikinci yarıda en büyük kazancı olacaktır. Tam anlamıyla bir orta saha oyuncusu. Oyunun iki yönünü de oynuyor, yaptığı bütün hamleler yerinde, top kullanması ve oyun görüşü de oldukça iyi. Bu açıdan Zokora’nın gidiyor olması düşünülenin aksine bu takımı olumsuz yönde değil, olumlu yönde etkileyecektir.
Olcan’ın takıma katkısı olacağı kesindir ama tek başına verebileceği şeyler sınırlı olacaktır. Olası bir Jaja  ( ya da benzer özelliklerde bir oyuncu ) hamlesi oyunun akışındaki kesintilerin önüne geçeceği gibi Colman’ı da geçen seneki görevine döndürüp takım savunmasını güçlendirebilir. Bunun yanında yapılması zorunlu olan  sol stoper takviyesi ve Burak’ın yükünü hafifletecek ve onu tamamlayacak iyi bir santrafor  hamlesi bu takımın oyun bütünlüğünü oturtması açısından kaçınılmazdır. Aksi halde bu takım üç aşağı beş yukarı bu günkü görüntüyü sergileyecektir.
Sözlerimi Şenol Güneş hocamıza seslenerek bitirmek istiyorum. Hocam seni çok seviyorum ve ömrünün sonuna kadar da bu takımın başında kalmanı istiyorum, hatta kendini hazır hissettiğinde de bu takımın başkanı olman gerektiğini düşünüyorum ama Allah aşkına şu takımın kurgusuyla oynama. Celutska sağ bek, Cech ya da Ferhat sol bek oynasın ve her ne şartta olursa olsun şu Adrian’ı da takıma koyma. Yönetime de gerekirse medya yoluyla rest çek ve gerekli transferlerin yapılmasını iste, yoksa o koruduğun yönetim kendilerine yönelecek ilk tepkide seni aslanların önüne atmaya kalkacaktır.
Saygı ve sevgilerimle,
Kuyumcu